Sümerler, İsa’dan üç bin yıl önceki zamandan evvel Irak’ın güneyini yurt edinmiş ve bu bölgenin kuzey kısmına bile tam manasıyla yerleşememiş küçük bir kavimdir. Göçlerinin tarihini nisbî kronolojiye, yani kazılarla ortaya çıkan tabakalardan hangisine rastladığına göre bile, tespit edemiyoruz; kaldı ki müspet yıllarla tespit edilebilsin.
Fırat nehrinin doğusuna kurulmuş antik Sümer kenti Uruk
Klasik çağlarda Babil ülkesi adıyla bilinen Sümer, Mezopotamya’nın aşağı yarısından oluşur; bu alan kabaca günümüz Irak’ının, Bağdat’ın kuzeyinden Basra Körfezi’ne kadar olan bölümüyle özdeştir. Yaklaşık olarak 26 bin kilometre kare olan bu bölge ABD’nin Massachusetts eyaletinden biraz daha büyükçedir. İklimi aşırı sıcak ve kurudur; toprağı kendi başına bırakıldığında kıraç, rüzgara açık ve verimsizdir. Düz arazi ırmaklar tarafından oluşturulmuştur; bu nedenle neredeyse hiç maden yoktur ve taş çok azdır. Bataklıklardaki kocaman sazlıklar bir yana bırakılacak olursa, hiç kerestelik ağaç bulunmaz. Özetle gelecek vaat etmeyen bir ülkeydi. Ne var ki, buraya yerleşen insanlar, M.Ö. üçüncü binyılda bilindikleri adıyla Sümerler, olağandışı bir zekaya ve girişimci, kararlı bir ruha sahipti. Ülkenin doğal dezavantajlarına karşın bu insanlar Sümer’i gerçek bir cennet bahçesine çevirmişler ve büyük olasılıkla insanlık tarihindeki ilk yüksek kültürü geliştirmişlerdi.
Sümerlerin kent-devleti Kiş’in kalıntıları.
Sümerler Mezopotamya’ya ne zaman geldiler sorusu için birden fazla cevap mevcuttur. Sümerlerin Mezopotamya’ya Ubeyd Çağında geldikleri kimi bilimi insanlarınca kabul edilmektedir.
Burada ilk yerleşimlerin MÖ 4000’ler ve 3500’ler arasında Ubeytlilerle başladığı sanılmakta. Kökenleri tam olarak bilinmese de Ubeytlilerin, Sâmi ırkından olmadıkları düşünülüyor. Güney Mezopotamya’ya kuzeyden inen Sâmilerin Ubeytlilerle kaynaşması ve bölgeye Sümerlerin gelmesiyle, ortaya melez bir ırk çıkar. İlk Ubeytlilerin kurdukları yerleşim bölgelerine ait hemen tüm kalıntıların Tel El-Obeyt köyünde bulunmasından dolayı onlara Ubeytliler denilmekte. Ubeyd Çağı: Güney Mezopotamya’da M.Ö. 5900 – 4300 tarihleri öncesinde var olmuş tarih öncesi bir kültürdür.
Sümerlerin Mezopotamya’ya gelişiyle ilgili diğer bir görüş ise Uruk veya Geç Uruk Cemdet Nasr döneminde olduğudur.
Erken Sümer Alfabesi Kil Tablet
Kimi araştırmacılara göre Sümerler, MÖ 4000’lerde Orta Asya’dan Mezopotamya’ya gelmiştir ve eski Türklerle akrabadır; neolitik çağda yaşanan iklim değişiklikleri Orta Asya’da büyük kuraklıklar meydana getirince Mezopotamya’ya göç etmişlerdir. Kimi araştırmacılar ise Sümerlerin, Anadolu’ya oldukça yakın bir bölgeden MÖ 3300’lerde Mezopotamya’ya geldiğini iddiâ etmekte. Ayrıca Sümerlerin, Hint kökenli bir kavim olduğu ve siyasî anlaşmazlıklar nedeniyle Hindistan’dan göç ettiği de iddia edilmekte. Ne var ki Sümercenin, Hint-Avrupa dilleriyle herhangi bir akrabalığı yoktur ve Sümerlerin Hint kökenli bir kavim olduğunu doğrulayabilecek sağlam bir bulguya ulaşılamamıştır. HintAvrupa dillerinden farklı olarak Sümerce, çekimli bir dil değil, Türkçe gibi eklemeli bir dildir. Alman Sümerolog Fritz Hommel Türkçe ile etimolojik denklik gösteren 350 kelime olduğunu yazar. Sümerce’de ekler ise Sami dillerinden farklı olarak ön ek biçiminde değil, Türkçe gibi son ek biçimindedir ve kök sözcüklerde herhangi bir değişiklik yapılmaz. Bu benzerlik, Sümerler ve Eski Türkler arasında bir akrabalık kuranların elini güçlendirecek türden bir benzerliktir.
Sümerce ve Türkçe’nin birbirine yakın olduğunu gösteren bazı örnekler:
- ada, (ata) => ata
- eme (anne) => ana
- kür (dağ) => kır (dağ toprak)
- uş (üç) => üç
- me, ze, ene => ben, sen, o
- geş (kuş) => kuş
- kır (yer) => kır
- tu => tut-
- geg (ek-) => ek-
- yen (âli, yüksek, en) => en
- uzun=> uzun, uzak
- ud (ateş) => od
- udun (ocak, yanıcı madde) => otun – odun
Pişmiş Kil Prizma (Weld-Blundell Prizması); Sümer Kral Listesi
Sümer adını alan ülkede, ilk yerleşimler büyük olasılıkla M.Ö. 4500 ile 4000 arasında bir zamanda meydana geldi; en azından, yakın zamanlara kadar yakın doğuyla uğraşan arkeologlar arasındaki genel kabul buydu. Bu tarih, yazılı belgelerin yardımıyla kabataslak bir hesapla elde edilmiş yaklaşık ve epeyce güvenilir bir tarih olan MÖ 2500’den başlayarak bulunmuştur. Bu sayıya bin beş yüz ila iki bin yıl eklenmiştir ki, bu zaman dilimi de erken döneme ait bütün kültürel kalıntıların el değmemiş toprağa dek inen stratigrafik birikimini, yani Sümer ülkesindeki insan yerleşimlerinin başlangıcına kadar geçen zamanı kapsamaya yetecek kadar geniştir.
Ancak Sümer ülkesine ilk yerleşenlerin Sümerli olmadığı hemen hemen kesindir. İlgili kanıtlar, bu konuda pek muğlak ve belirsiz olan arkeolojik ya da antropolojik kaynaklardan değil, dilbilimden gelmektedir. Sümer’e yaşam veren iki ırmağın, Dicle ve Fırat’ın ya da çiviyazısı okunuşlarıyla “idiglat” ve “buranun” adlan Sümerce sözcükler değildir. Aynca Eridu, Ur, Larsa, lsin, Adab, Kullab, Lagaş, Nippur, Kiş gibi Sümer’in en önemli kent merkezlerinin isimleri de Sümerce değildir; bu sözcükler için Sümercede köken bilimsel olarak hiçbir doyurucu açıklama yoktur. Gerek ırmakların, gerekse kentlerin, daha doğrusu sonradan kent haline gelen köylerin adlan, Sümerce konuşmayan bir halk tarafından konmuş olmalı.
Sümer Şehirleri
Sümer arkeolojisi ve kültürü aşağıdaki dönemler içinde incelenir:
1. Geç Uruk-Nasr Dönemi: Uruk Dönemi, kesin olmamakla birlikte M.Ö 4000 – 3000 yılları arasında olan ve birkaç aşamaya ayrılan dönemdir. Uruk yerleşimi Nasiriya’nın (Irak) 60 kilometre kuzeybatısında yer almaktadır. Uruk arkeolojik araştırmalar için büyük bir olanak sağlar.
Geç Uruk Cemdet Nasr: Cemdet Nasr’ın kelime anlamı; “Nasr’ın küçük tepesi”. M.Ö. 3300-2900 tarihleri arasındaki bu dönem Uruk’la birlik göstermekte olup, bu dönemde daha farklı bir yapı olarak ortaya çıkar. Kısaca bu dönemi, Protohistorik Çağ’ın ikinci safhası olarak tanımlayabiliriz. Protohistorik Çağ; tarihöncesi (prehistorya) ile tarih arasında kalan dönemi adlandırmak için kullanılır.
Arkeolojik verilere göz atıldığında Sümer dünya görüşü ve tarzına uygun belirgin üslup özelliklerin Geç Uruk/Cemdet Nasr Çağında ortaya çıkmaya başladığı görülür.
2. Erhanedan Dönemi: M.Ö. 2900 – 3334 yılları arasında yer alan Erhanedan Dönemi, Sümerlerin şehir devletleri zamanını temsil eder. Bu dönemde artık sosyal kültürel yönden tasvirli sanat eserleri ve dünya görüşü ile kurumsallaşmış bir Sümer kavramı karşımızdadır.
3. Klasik Sümer Dönemi (Lagaş Evresi, III. Ur dönemi).
Lagaş, Mezopotamya’nın en güney kısmında yer alan ve kuruluşu, MÖ 3000’li yıllara kadar giden bir kent devletidir. Eskiden Basra Körfezi’nin hemen üst kısmını oluşturan coğrafya üç büyük metropolden (Lagaş, Nina ve Girsu), orta ölçekte on yedi kentten, sekiz kasabadan ve elli köyden oluşan Sümerlerin anayurduydu. Kendi içinde devletlere bölünmüş Sümerlerin en etkin devletlerinden biriydi Lagaş.
Ur sülalesi ile birlikte yeni bir dönem başlar. Bu dönem Klasik Sümer, Yeni Sümer Dönemi veya Rönesans Dönemi olarak adlandırılır. Urnammu ilk kralıdır. Bu dönem ile birlikte birçok yenilik mevcuttur. Eğitim ve öğretim uygulamalarında önemli girişimler var. Tablet evleri-okullar açılır; yazı kil tabletlere yazıldığı için bu okullara Tablet Evi anlamından gelen “E.du.ba” denilirdi. Öğrencilere; matematik, geometri öğretilmeye ve efsaneler ezberlenmeye başlanınca kâtipler en kültürlü insanlar haline gelir. Kâtipliğe talep artınca, kâtipler özel okullar açtı. Çivi yazısı uzmanı N. Schneider; kil tabletlerden derlediği 500 kâtibin adını ve babalarının mesleğini yayımlayınca Sümer kâtiplerinin tümünün zenginlerinin çocuğu olduğu görüldü.
Bu döneme ait ticari, ekonomik ve sosyal içerikli çok sayıda belge bulunmuştur. Kralların inşaat faaliyetlerini gösteren belgeler, valilere, komutanlara gönderilen emir mektupları da mevcuttur. İnşaat belgelerinde yer alan yıl isimleri tarihlendirme açısından büyük önem taşımaktadır. Urnammu yeni kanunlar çıkarmış, hukuki düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Fakat bu tür belgelerden ele geçen çok azdır. Sadece birkaç kanun maddesi ile prolog bilinmektedir. Bu prolog (ön bilgi) önemli bilgiler vermektedir.
Sümer uygarlığının sosyal reformist kralı “Urukagina” Sümer’in ve insanlığın bilinen en eski yazılı hukuk kurallarını ortaya çıkarır. Bunun yazılı olduğu kil tablet, Louvre Müzesi’nde bulunuyor.
Sümerler öyle teşkilâtlandırılmış bir memur devleti ki, hamalını, kırlarında çalı çırpı toplayan adamını bile bu teşkilât içine alabilmiştir. İsimlerini öğrenebildiğimiz sayısız tanrılarından büyük bir çokluğu, bir sistem içinde yer alıyordu. Bu tanrıları teolojik, soyut birer mefhum olarak bırakmamışlar; gerek kültte, gerek mitte kökleşmiş canlı ve belli simalar olarak ortaya koymuşlardır. Edebiyatlarına gelince: bilhassa lirik mahiyette olan edebiyatlarında, çeşitli müspet edebî türler, yıllar içinde tekâmül ederek en yüksek şekillerine vardırılmış ve en derin inceliklerine ulaştırılmıştır.
Irak Nasıriye’de bulunan III Ur Hanedanlığından kalan Ur Zigguratı (bir çeşit tapınak)
Sümer ülkesi, rahip krallar tarafından yönetiliyordu. Yerel dilde yönetici rahiplere patesi veya ensi deniliyordu. Sümer ülkesi, yönetim bakımından üç temel bölgeye ayrılmıştı; kuzeye Asur, güneye Sinear, iç bölgeye ise Kalde diyorlardı. Bu bölgeler arasında siyasî birliği, uzun süre kuramadılar; dış saldırılar karşısında bir araya gelmenin dışında, yönetim bakımından aralarında güçlü bir birlik tesis edemediler. Kralların görev ve sorumlulukları, öteki dünyada da geçerliydi ve onun hizmetçisi olmak, her iki dünyada da büyük bir şerefti. Bu dünyada krallarına üstün hizmetlerde bulunan hizmetçiler, öldükten sonra krallarının mezarlarına defnedilir; öbür dünyada da hizmetlerine devam edeceklerine inanılırdı. Kral mezarlarına ayrıca, çok sayıda muhafız, binek hayvan, çeşitli kap kacaklar, süs eşyaları ve bol miktarda değerli maden konurdu.
Birinci Ur Hanedanlığının Kurucusu Meskalamdug’un Altın Miğferi
Sümer halkı teknolojik icatlar için alışılmadık bir yeteneğe sahipti. Daha ilk yerleşenler bile sulama fikrini akıl etmiş, bu da Dicle ve Fırat ırmaklarının zengin alüvyon taşkınlarını toparlayıp kanallara akıtmalarını ve tarlalarıyla bahçelerini sulayarak verimli hale getirmelerini sağladılar. Sümerler, bataklıkları kurutup su depoları ve sulama kanalları inşâ ettiler. Bu konularda gösterdikleri başarılar, onlara Sümer denilmesini sağladı. Nitekim Sümer kelimesi, yerel dilde Sum-Er şeklindedir ve anlamı, “su adamı” veya “suyu denetleyen adam”dır.
Maden ve taş kıtlığına karşı bir çare olarak, hemen hemen hiç tükenmeyen ırmak kilini ve çamurunu orak, çömlek, levha ve kavanoz haline getirerek fırınlamasını öğrenmişlerdi. Geniş ve bol bataklık sazlıklarını kesip kurutmuşlar, bunları demetler halinde bağlayarak ya da hasır biçiminde örerek, çamur sıvasının yardımıyla kulübeler ve hayvan barınakları yapmışlardı. Sümerler daha sonra, her yerde bol bol bulunan ırmak kilini şekillendirmek ve fırında pişirmek için tuğla kalıbını icat etti ve böylece inşaat malzemesi sorunları kalmadı. Çömlekçi çarkı, araba tekerleği, saban, yelkenli tekne, yapı kemeri, tonoz, kubbe, bakır ve tunç dökümü, perçinleme, lehimleme, taş heykelciliği, oymacılık ve kakmacılık gibi yararlı araçlar, beceriler ve teknikler geliştirdiler. Kil üzerine yazma sistemi buldular; bu yazıya, enine boyuna konulmuş çivilere benzediği için çivi yazısı denilmiştir. Bu yazı 2000 yılı aşkın bir süre boyunca Yakındoğu’nun her yerinde kullanıldı. Babilliler, Asurlular, Hurriler, Hititler ve Urartuların da kendi dillerini yazmalarını sağlamışlardır. Ugaritler ve Persler de bu yazıdan harf yazısı yaparak yararlanmışlardır. Sümer yazısı, Mısır yazısının icat edilmesine de önderlik etmiştir. Batı Asya tarihinin ilk dönemlerine ilişkin bilgilerimizin hemen hemen tümü, Sümerler tarafından geliştirilen çiviyazısıyla yazılmış ve son 125 yılda arkeologlar tarafından kazılarla çıkarılmış binlerce kil belgeden gelmektedir.
Sümerlerin yetiştirdiği tahıllar arpa -kesinlikle en önemli tahıldı buğday, darı ve karabuğdaydı. Nohut, mercimek, burçak, soğan, sarımsak, marul, turp, tere, pırasa, hardal ve çeşitli türden salatalıklar da dahil olmak üzere pek çok sebze türü yetiştiriliyordu. Bahçeyi yakıcı güneşten ve kurutucu rüzgarlardan korumak için bir ağaç kuşağının kullanılması Sümerler tarafından biliniyordu ve hatta bir mit konusu haline getirilmişti.
Ushumgal ve Shara-igizi-Abzu Steli, MÖ 2900–2700. (Bu stel, tanrı Shara’nın rahibi Ushumgal’ı ve kızını gösteriyor. Üzerindeki çivi yazısında, üç tarla, üç ev ve bir miktar çiftlik hayvanıyla ilgili bir işlemi kaydedilmiş.
Sümerler de 60’lık birliklere dayalı bir sayı sistemi kullanıyordu. Kolayca bölünebilen bu sayı sistemi daha sonra bunu ayların uzunluğu üzerine astronomik hesaplamalar yapmakta kullanacak Babiller tarafından benimsendi. 60’lık sistem zaman içinde kullanımdan kalksa da bıraktığı miras bugün bile hem saat hem dakika ölçümlerimizde bizimle.
Yazı, tekerlek, saban, yazılı kanunlar, edebiyat en bilindik Sümer icatları, ancak bir de bira var: Arkeologlar Mezopotamya’da bira yapımının MÖ 4. binyıla dayandığını kanıtlayan bulgulara rastladı. Kullandıkları mayalama yöntemi bugün hala gizemini korusa da yaptıkları biranın çok kıvamlı oluşundan dolayı özel bir kamışla içilen arpa özlü bir karışım olduğu görülüyor. Sümerler biralarının besin zengini malzemelerinden övgüyle söz etmiş ve biranın “neşeli bir kalp ve memnun bir ciğerin anahtarı” olduğunu söylemişti. Hatta bira bulduğuna inanılan ve uğruna yazılan ilahi de, yere konulmuş maltı suladığı söylenen Ninkasi adında bir tanrıça bile vardı.
Uzun kamışlardan bira içen iki kişiyi gösteriyor. Khafajeh-Irak; Erken Hanedanlık dönemi, yaklaşık MÖ 2600–2350
Belgeler Sümerlerin iyilik ve hakikate, yasa ve düzene, adalet ve özgürlüğe, bilgelik ve öğrenime, cesaret ve sadakate, kısacası insanın en olumlu erdemleri ve niteliklerinin tümüne büyük önem ve değer verdiklerini ortaya koymaktadır. Üstünlük ve saygınlık dürtüsünün Sümerlerin yaşama bakışına derinlemesine egemen olduğu ve eğitimlerinde, politikalarında ve ekonomilerinde önemli bir rol oynadığı açıkça bellidir.
Kültürel yayılmanın yollan çok çeşitli, dolambaçlı ve karmaşıktır; sihirli dokunuşu çok hafif ve izi pek dayanıksızdır. Ama yine de bir Hz. Musa yasasında ve bir Hz. Süleyman meselinde, Hz. Eyüb’ün gözyaşlarında ve bir Kudüs ağılında, ölüm döşeğindeki tanrı-insanın hüzünlü masalında, Hesiodos’un evrendoğum öykülerinden birinde, bir Hint mitinde, bir Ezop masalında, bir Öklid teoreminde, burçlar kuşağının bir burcunda, bir hanedan arması tasarımında, bir açının derecesinde, bir sayının yazılışında Sümerlerin izleri hala görünür.
Gılgamış Destanı, Tablet 11: Tufanın Öyküsü. Asurbanipal Kütüphanesinden “Tufan Tableti” olarak bilinir, MÖ 7. yüzyıl
Mezopotamya edebiyatının en gözde başarısı, orman canavarıyla savaşını sonsuz yaşamın peşinden koşan bir Sümer kralının maceralarını anlatan 3.000 satırlık epik şiir “Gılgamış Destanı”. Destanın kahramanı Gılgamış Herkül’le yarışır güce sahip bir yarı tanrı olsa da birçok araştırmacı karakterin gerçekte Uruk şehrinin beşinci kralına dayandığını inanıyor. Tarihi Gılgamış’ın adı Kral Listesi’nde geçiyor ve MÖ 2700 dolaylarında yaşadığı düşünülüyor. İktidarına dair günümüze kalmış çok az kaynak bulunsa da arkeologlar Uruk’un devasa savunma surlarını inşa ettirdiğine ve tanrıça Ninlil tapınağını restore ettirdiğine ilişkin yazıtlar ele geçirdi. Tüm bunlar Gılgamış’ın, yaptıkları daha sonra destanlaştırılmış gerçek bir hükümdar olabileceğini gösteriyor.
Yüceydi o tüm krallardan, boylu boslu ve yakışıklı.
O değil mi Uruk’u surlarla çeviren,
Yüce tanrı Anu ile tanrıça İştar için
Eşi benzeri olmayan
Kutsal Eanna tapınağını inşa ettiren,
Dağlarda geçitler, tepelerde kuyular açan,
Engin denizleri aşan, Tufan’ın yıktığı tapınakları kuran?
Yarı tanrı, yarı insan, Yüce kral Gılgamış.
(Bilgin Adalı, Gılgamış Destanı)
Ur’un Sümer kralı, muhtemelen Ur-Pabilsag, görevlileriyle birlikte, MÖ 2600.
Sümerler Irak topraklarını 1000 yıldan fazla bir zaman Sami Akadlarla paylaşmışlardır. Daha İsa’dan 2000 yıl öncelerinde bile, kendileri ve dilleri artık ölmüş bulunduğu halde, Sümer dili Babil mekteplerinde İsa’nın doğumuna kadar okutulmuş ve Babil mabetlerinde Sümer ilâhileri terennüm edilmişti. Babil yazısının yayılması ile Sümer dili batıya kadar yayılır; 1400 ile 1200 yılları arasına rastlayan devrede Eti devletinin merkezindeki mekteplerde de Sümerce okutulur. İkinci bin yıl ortalarında bir taraftan Babillilerin yurtları, diğer taraftan Anadolu ve Mısır olmak üzere sınırlanmış bölgede de, Sümerce okutuluyordu. Bu sebepten dolayı 4 üncü bin yıldan beri Ön Asya’daki yerleşmelerini takip edebildiğimiz müteaddit kavimler içinde, Sümerlerin ayrı bir yeri vardır.
Uruk dönemine ait silindir mühür ve baskısı, MÖ 3100 dolayları; Louvre Müzesi.
Sümer ülkesi, M.Ö. 2000’lerde kuzeyden gelen kavimlerin saldırılarına dayanamaz ve bağımsızlığını koruyamaz; önce Elamlılar, sonra Akadlılar ve daha sonra da Asurlular ve Amoriler tarafından işgal edilir. Ülke üzerinde siyasi egemenlik kurmayı başaran kavim ise Akadlılar olur. Kralları Şarrukin, ilk iş olarak Sümerceyi yasaklar ve Akad’çayı resmî dil haline getirdi. Akad siyasî egemenliğine karşı isyan bayrağını çeken Sümerler, bunda başarılı olamazlar. Nitekim, Sümerler arasında hiçbir zaman siyasî birlik oluşmaz ve kent devletleri, birlikte hareket etmeyi başaramazlar. Akadlılara karşı isyan bayrağını omuzlayanlar, daha çok Lagaşlılar olur ve fakat, Gutilerin desteğiyle bir dönem başarılı olmuşlarsa da, bu kez Gutilerin, Sümer ülkesi üzerinde siyasî egemenlik kurmaya çalışması sonucu, tümüyle yalnız kalırlar.
Geç Ubeyd Dönemi’ne ait çanak
Mezopotanya’nın MÖ. 2. binyılın başlarında Amoritler ve Babiller tarafından hakimiyet altına alınmasından sonra Sümerler kademeli olarak kültürel kimliklerini kaybedip bir politik güç olarak varlıklarını sürdüremediler. Tarihlerine, dillerine, teknolojilerine dair her şey hatta adları bile unutuldu. Sırları, İngiliz ve Fransız arkeologlar 19. yüzyılda antik Asurlular hakkında kanıt ararken, Sümer eserlerine rastlayana kadar Irak çöllerinin kızgın kumları altında gömülü kaldı. Henry Rawlinson, Edward Hincks, Julius Oppert ve Paul Haupt gibi araştırmacılar çivi yazısının deşifre edilmesinde öncü olarak tarihçilerin erken Mezopotamya’nın uzun kayıp tarihini ve edebiyatını incelemesi için uygun yolu açtı.
Kaynak
Samuel Noah Kramer, Sümerler, Samuel Noah Kramer, Sümer Mitolojisi, Ubeyd Dönemi Tez Semineri, Bölüm 5, Cemdet Nasr Dönemi, Bölüm 9, Sümer Kavramı ve Kültürü, Sümerler, Dr Benno Landsberger, Sümer’de Tarihin İlk Kayıtlı Devrimi – 3, 13. Bölüm; III. Ur Dönemi Ve Eserleri, Başlangıcından M.Ö. III.Binyıl Sonuna Kadar Mezopotamya’da Gümüş, Sümerler Hakkında Bilmiyor Olabileceğiniz 9 Gerçek, Sümer Medeniyeti Üzerine Bir İnceleme, Alkım Saygın