Türk Sineması’nın Sultanı Türkan Şoray, sinemaya adım attığı ilk günden bu yana büyüyen bir sinema ikonu. Tüm sinema kariyeri boyunca özel yaşamı oldukça saklı kalsa da, seyircileri onu nasıl görmek istiyorsa öyle yaşadı, seyircileriyle birlike büyüdü, değişti, onları etkiledi, onlardan etkilendi. Türkiye’nin yakın tarihine baktığımızda Türkan Şoray’ın adını anmadan geçmek mümkün olmayacaktır.
Bu yazımızda, sinema kariyeri boyunca filmlerinde yaşadığı kah ilginç kah komik olayları Türkan Sultan’ın kendi sözleriyle listeledik. Amacımız, onun tüm filmlerini listelemek veya en iyi filmlerini listelemekten ziyade filmleriyle ilgili görüşlerine yer vermek, ilginç anılarını sizlerle paylaşmak. Listeye almadığımız bir film varsa bundandır.
Listemizde olmayan ve eklemek istediğiniz başka Türkan Şoray filmleri varsa yorumlar bölümünde paylaşabilirsiniz.
1. Oynadığı ilk film, Köyde Bir Kız Sevdim (1960) filmidir.
Türkan Şoray, henüz 15 yaşındayken oynadığı ilk filmi hakkında şunları söylüyor:
“1960’da ilk filme başladık, Köyde Bir Kız Sevdim. Yönetmen Türker Bey, “Ağla” diyor, ağlıyorum; “Gül” diyor, gülüyorum. Her şeyimle o kadar doğalım ki… Hiçbir zorluk olmadı, ne heyecanlandım ne de başka bir şey… Sanki annem beni sinema setinde doğurmuş, hayata orada başlamışım. O denli rahatım. Ama neden heyecanlanmadım biliyor musunuz? Sinemanın ne kadar önemli olduğunu bilmiyorum; bilsem elim ayağım titreyecek.”
2. Dönemin önemli jönü Göksel Arsoy’la toplam 7 film çevirmiştir.
Bu filmler, Aşk Rüzgarı, Kızgın Delikanlı, Ne Şeker Şey, Melekler Şahidimdir, Yılların Ardından, Kenarın Dilberi ve Billur Köşk‘tür.
Aşk Rüzgarı (1960) filminin galasını ilk kez seyircilerle birlikte izleyen Türkan Şoray, duygularını şöyle ifade ediyor:
“Filmin galası Beyoğlu Lüks Sineması’nda yapılıyor. Ben ilk kez böyle bir geceye katılıyorum ve seyircilerle birlikte kendimi perdede izliyorum. Benim göründüğüm her sahnede seyirciler arasında bir konuşma dalgası yayılıyor; beni konuştuklarını hissediyor, heyecanlanıyorum. Göksel Arsoy’un üç sevgilisi var ve ben terk edilen sevgiliyi oynuyorum. Seyirciler doğal gençliğim ve saflığımla beni seviyor olacaklar ki, finale doğru salonda müthiş bir gürültü kopuyor. Koltuklara vurarak tepki gösteriyor, adımı henüz bilmedikleri için “Bu kara kızla evlen, bu kara kızla evlen!” diye bağırıyorlar. Işıklar yandığında tüm seyirciler ayağa kalkmış bana bakıyor. Gözlerinde sevgi kıvılcımları görüyorum. Yaşam boyu sürecek gönül bağımızı ilk kez orada hissediyorum.”
3. Otobüs Yolcuları (1961) filminde Vedat Türkali ile çalışmıştır.
Filmdeki öpüşme sahneleri sebebiyle Belgin Doruk oynamayı kabul etmeyince, rol için Türkan Şoray düşünülür. Film öncesi yapılan görüşmelerde Vedat Türkali, Türkan Şoray’ın rolü ne kadar kavradığını anlamak için ona sorular sorar.
“Türkan, bana tekstle ilgili öyle sorular yöneltti ki gerçekten şaşırdım. Okuduğu bir şeyin sorulacak yerlerini bulup çıkarmak, okuyucunun yeteneğini belirten önemli bir ölçüdür. Sorduğum bütün sorulara verdiği yanıtlar da belli ediyordu üstün yeteneğini. Otobüs Yolcuları filmi, başta yönetmen Ertem Göreç olmak üzere, genç Türkan Şoray’ın da başarı filmi oldu.”
4. Acı Hayat (1962) ile Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandı.
Sinema yazarları tarafından yılın filmi seçilen filmdeki performansıyla Türkan Şoray, 1964’te I. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandı. Beraber çalıştığı Ayhan Işık’la ilgili düşüncelerini şöyle açıklıyor:
“Ayhan Işık’la ikili sahnelerimizde tedirgin oluyordum, benden çok büyüktü ve tecrübeliydi. Acı Hayat’ta bir sahnede, gece sahilde bir bankta yan yana oturuyoruz. Üstümde incecik bir pardesü. Bir taraftan soğuktan titriyorum, bir taraftan da koskoca Ayhan Işık’ın yanında oturmaktan…Ondan çekiniyordum, ama hayranlık da duyuyordum, onu çok seviyordum. Onunla birçok filmde oynamama rağmen nedense yanında hiç rahat değildim. Herhalde bana hep çocukmuşum gibi davranmasından.”
5. Ediz Hun’la birlikte oynadığı ilk filmi Genç Kızlar (1963)’dır. Bu film aynı zamanda Hülya Koçyiğit ile birlikte oynadığı tek filmdir.
Nihal Yeğinobalı’nın müstehcen içeriğinden dolayı Vincent Ewing takma adıyla yazıp sanki İngilizce’den tercüme ediyormuş gibi gösterdiği romanından uyarlanmış bir filmdir Genç Kızlar. Türkan Şoray, sette Ediz Hun’la karşılaşmasını şöyle anlatıyor:
“O yıllarda sinema filmlerinde oynayacak yeni oyuncular Ses, Artist gibi magazin dergileri tarafından yapılan oyuncu yarışmalarıyla seçiliyordu. Ediz yarışmada birinci olmuştu, çok yakışıklıydı ama ilk filmi olduğu için tecrübesizdi. Biz bütün kızlar merakla jönü beklemeye başladık. Sete ilk geldiğinde aramızda fısıldaşmalar, kıkırdamalar oldu. Çok yakışıklı bulmuş, beğenmiştik. Şimdi düşünüyorum da, o kadar kızın arasında ilgiden kim bilir nasıl mahcup olmuştur.”
6. Gözleri Ömre Bedel (1964) filminde ilk kez Cüneyt Arkın’la oynamıştır.
Seyircisinin onu rolleriyle nasıl bütünleştirdiğini ve onu nasıl sahiplendiğini şöyle bir örnekle açıklıyor:
“Gözleri Ömre Bedel filminde evli bir kadını oynuyorum. Çekilen sahnede kocası araba kullanırken, kadına aşık olan diğer erkek arkada oturmaktadır. Bir ara önündeki kadının ensesini okşamaya başlar. Filmdeki bu sahneden dolayı eve telgraflar geldi. “Sen evli bir kadınsın, kocan yanındayken bir başka erkek senin enseni nasıl tutar!” diye hesap soran telgraflar…”
7. Yönetmen Lütfi Akad’la ilk filmi Ana (1967)’dır.
Ana filminin çekimlerinde yaşanan komik bir olayı şöyle anlatıyor:
“Bir gün yine güneşin altında tarlada çekim yapıyoruz. İzzettin köyünde çalıştığımız sırada prodüksiyon görevlisi arkadaşlar civardaki köylü kızların arasından figüran topluyorlardı. Çekime ara verildi, bir köylü kadın yanıma geldi. “Sen hangi köydensin?” dedi. Muzipliğim tuttu, aklımda kalan o köy isimlerinden birini söyleyiverdim. “Kız, üç beş kuruş için yazık değil mi sana! Sen niye bu filmcilik işlerine girdin? Hem günahtır böyle işlere girmek, tarlada da çok güzel çalışıyorsun. Benim aslan gibi bir oğlum var, seni ona alayım, gül gibi geçinip gidersiniz” dedi. Beni de köylü kızlardan biri sanmıştı.”
8. Vesikalı Yarim (1968) filmiyle Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü almıştır.
Türkan Şoray’ın, Lütfi Akad’la ikinci filmidir ve bu defa İzzet Günay ile kamera karşısındadır. Film, adını Orhan Veli’nin şiirinden alır. Safa Önal filmin senaryosunu Sait Faik’in Menekşeli Vadi öyküsünden esinlenerek yazmıştır.
Alnımdaki bıçak yarası
Senin yüzünden
Tabakam senin yadigarın
“İki elin kanda olsa gel” diyor
Telgrafın
Nasıl unuturum seni ben
Vesikalı yarim
“Vesikali Yarim bir melodramdır. Melodram, kadını sevgi ve cinsellik nesnesi olarak ikiye böler; cinsellik nesnesi, felaket getiren, baştan çıkaran öteki kadın karakterken, sevgi nesnesi, iyi kalpli, saf kadın karakterdir. Ancak, birçok melodramdan farklı olarak Vesikali Yarim bu bölme işlemine girişmez. Sabiha (Türkan Şoray’ın canlandırdığı karakter), filmin isminden de anlaşılacağı üzere hem vesikalı hem de yardır.”
9. Kadir İnanır’la ilk filmi Karagözlüm (1970)’dür.
Türk sinema tarihinde birbirine en çok yakıştırılan çiftlerden biri şüphesi Kadir İnanır – Türkan Şoray’dı. Türkan Sultan, Kadir İnanır’la ilgili düşüncelerini şöyle açıklıyor:
“Bodrum Hakimi, Dila Hanım, Deprem, Devlerin Aşkı ve Selvi Boylum Al Yazmalım birlikte yaptığımız en güzel aşk filmleri oldu. Birlikte çok çalıştığımız için çok şey paylaştık, aramızda özel bir dostluk oluştu ve bu yıllarca sürdü. Kadir İnanır, oyuncu olarak kamera karşısında çok anlamlı ve güzel bakar. Siz de ister istemez etkilenirsiniz ve karşılığını verirsiniz. Bu da seyirciye geçer. Birlikte yaptığımız, seyircinin çok sevdiği filmlerin sırlarından biri de bu herhalde.”
10. Tarık Akan’la ilk filmi Melek Mi Şeytan Mı (1971) filmidir.
“Tarık Akan ilk filmini Fatma Girik’le çevirdi: Solan Bir Yaprak Gibi. Bu filmden sonra aynı şirket Tarık Akan’la benim oynadığım Melek Mi Şeytan Mı filmini çekti. Bizim çektiğimiz film sinemalarda diğerlerinden daha önce oynadığı için seyirci Tarık Akan’ı ilk olarak benimle gördü, tanıdı. Filmin galasında, yanımıza gelen genç bir kız Tarık’ın yüzüne bakıp bakıp “şak” diye düşüp bayılmıştı!”
11. Cemo (1972) filminin çekimlerinde geçirdiği kaza nedeniyle felç tehlikesi geçirmiştir.
“Filmin çekimleri neredeyse bitmişti, bir tek final sahnesi ile Cemo’nun at üstünde kocasıyla yarış sahnesi kalmıştı. Film süresince atıma alışmıştım. O güne kadar tam 20 gün bindiğim uysal at, huysuzlandı ve çılgın gibi koşmaya başladı. Benim artık atı zaptetmeye gücüm kalmamıştı, dizginlere hakim olamayınca beni üstünden attı ve adeta kayaların üstüne düştüm. Attan düştükten sonrasını hatırlamıyorum. Çekim sırasında kameranın gördüğü görüntüden çıktıktan sonra düşmüştüm. Aksi takdirde, bu sahne filmde kullanılamayacaktı. Bu sahne filmin son iki sahnesinden biriydi. Bu benim için bir teselli oldu, çünkü geçirdiğim kaza filmin bitimini engellememişti.”
12. Dönüş (1972) filmi, ilk yönetmenlik denemesidir.
“Filmi Atıf Yılmaz çekecekti ama başka bir filme başlayacağı için çekemedi. İrfan Ünal, “Bu hikayeyi çok seviyorsunuz, yönetmenliğini siz yapın” diye bana teklifte bulununca çok heyecanlandım. Tereddüt geçirdiğimi görünce, “Eğer film iyi olmazsa piyasaya çıkarmam, Taksim Meydanı’nda yakarım. Arkanızdayım, göreceksiniz, başaracaksınız.” diyerek beni cesaretlendirdi. İrfan Bey’e inandığım ve güvendiğim için kabul ettim.”
13. Azap (1973)
“Yönetmenliğini yaptığım ikinci filmim Azap için oğlumu oynayacak küçük çocuğu bulmak için çocuk yuvalarını dolaştık ve bir yuvada çok güzel yüzlü, kocaman gözlü 5-6 yaşlarında bir oğlan çocuğu bulduk. Selim’i ilk gördüğümde içim ısındı ve o anda kararımı verdim.
Çekimlere başladık. Selim bizi o kadar sevdi ki, çekim yapılacak sabahlar yuvanın önünde küçük çantasıyla ekibi bekliyordu. Onu böyle görmek beni çok etkiliyordu. Bana alışsın diye onu evime getirdim. Üç dört gün sonra bana “Türkan Anne” demeye başladı. Hafta geçmedi onu da bıraktı, “Ana” diye hitap eder oldu. İlk günler sette “Benim anam yok” derken, sonradan soranlara “Benim anam Türkan” demeye başladı. Ben de ona annelik duygularıyla bağlanmıştım. Daha sonra onu yuvaya bırakmaya gönlüm razı olmadı. Yuva yetkilileri ile görüştük ve ben Selim’i yanıma aldım. Evin çocuğu olmuştu, yeni kıyafetler, oyuncaklar alıyordum ona. Onu nüfusuma aldırmayı düşünüyordum. Bir gün kimsenin beklemediği bir şey oldu, bir yıl sonra Selim’in babası çıkıp geldi. Selim’i aldı ve ayrıldık. Kapıdan babasının elini tutarak gidişi uzun süre gözümün önünden gitmedi.”
14. Selvi Boylum Al Yazmalım (1977) filmi ile Taşkent Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandı.
Filmin son sahnesi hatırlayıp da etkilenmemek mümkün mü?
“Sevgi neydi? Coşkun akan dere, sonbahar rüzgarıyla ürperen yapraklar, cama vurup dağılan yağmur damlaları, bir yürek çarpıntısı… Sonunda coşkun dere durulur, yapraklar kurur dökülür, yağmur diner, güneş çıkardı. Sevgi neydi? Sevgi sahip çıkan, dost sıcak insan eli. İnsan emeğiydi. Sevgi iyilikti, sevgi emekti…”
15. Dila Hanım (1977) filminin senaryosunun ilham kaynağı, Necati Cumalı’nın Makedonya 1900 isimli öyküsüdür.
“Geçirdiğim at kazasından dolayı tövbe etmeme rağmen, yine iflah olmaz oyunculuk aşkıyla tövbemi bozdum. Sahne çekilmeye başlandı ve dev gibi atın üzerinde sakin olmaya çalışıyordum. Elimdeki tüfekle ateş edince, patlayan silah sesiyle bindiğim at ürktü ve şaha kalkıp huysuzlanmaya başladı. Paniğe kapılmıştım ama sahneye devam ediyordum. Setteki arkadaşlarımın müdahalesi ile atı sakinleştirdik. Diğer at sahnelerinde dublör kullanıldı. Ata binmeyi tekrar göze alamadım.”
16. Senaryosu Selim İleri’ye ait Seni Kalbime Gömdüm (1982), Cihan Ünal’la çevirdiği ilk filmidir.
“Cihan Ünal tiyatro dünyasının duayenlerindendir. Güçlü oyunculuğu ve etkili ses tonu ile sanatseverlerin gönlünde taht kurmuştur. Hayatını sanata adamış, entellektüel birikimi, kibarlığı, yakışıklılığı ile özel biridir.”
17. Mine (1982) filmi, kendi kurallarını yıktığı, kariyerinin dönüm noktalarından biridir.
Şoray Kanunları’nın yıkıldığı ve sinema kariyerinde dönüm noktası sayılabilecek Mine filmi için aldığı kararı böyle özetliyor:
“Necati Cumalı’nın aynı isimli tiyatro oyunundan senaryosu yazılan Mine filminde sevişme sahnesinin senaryonun dramatik kurgusu içinde olması gerektiğine inanmıştım. Bu, Mine’nin üstündeki baskılara bir çeşit başkaldırısıydı.”
18. Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu (1990)
“Bu film de diğer birçok film gibi kısıtlı imkanlarla çekildi. Hatta filmin yapımcısı “Negatif film yeterli değil, filmi finali çekmeden bağlayın” teklifinde bile bulunmuştu. Filmde şarkı söylediğim bir sahne vardı. Bir otelde çalışıyorduk ve şarkıları banda kaydetmemiz gerekiyordu. Kısıtlı zamanımız ve sessiz bir mekana ihtiyacımız vardı. Otelin her yeri doluydu. Bize en sessiz yerin çamaşırhane olduğunu söylediler. Müzisyenlerle beraber çamaşırhaneye indik, çamaşır kazanları arasında udi çaldı ben söyledim, teybe kaydettik.”
Kaynak
Türkan Şoray ile Yüz Yüze – Feridun Andaç, Sinemam ve Ben – Türkan Şoray
yeşilçamın sultanı türkan şoray anlatmakla bitmez.
Türkan Sultan hiç bir filmini kaçırmamıştım, çok güzel