Menu

Ülkü Tamer’in Şiirleri ve Hayatı



Ülkü Tamer, 20 Şubat 1937’de Gaziantep’te doğar. Şair, kitap dostu bir anne ve zengin bir kütüphanesi olan bir babanın çocuğu olarak yetişir. Robert Koleji bitirir. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırırsa da yarım bırakarak, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nde öğrenimine başlar ve mezun olur.

Dünyanın Bir Köşesinden Lucia isimli şiiri, Kaynak Dergisi’nde yer aldıktan sonra edebiyat dünyasında tanınır olmaya başlar. Garip şiirinin eleştirildiği 1950’li yıllarda, kendine yeni yollar arayan genç şairlere sonradan Ülkü Tamer de katılır. Değişik imge, çağrışım, soyutlamalarla yeni söyleyişler deneyen şair, zamanla durulup arınır ve kendi özgün sesi ve şiirleriyle İkinci Yeni akımına katılır.

ulku tamer, 1958

1958

1964 – 1968 yılları arasında özel tiyatrolarda oyunculuk yapar, kendi oyunculuğunu yeterli bulmadığı için tiyatronun dışına çıkar. Bu dönemine dair anılarını, Bir Gün Ben Tiyatrodayken… Kırk Sanatçıdan Tiyatro Anıları kitabında anlatır.

“Eskiden tiyatro anıları sık sık anlatılırdı. Kısa süren oyunculuk döneminde, tanımaktan onur duyduğum tiyatro ustalarından ne anılar dinledim. Bu anılardan bazılarını, söz gelimi Toto Karaca’nın, Mehmet Karaca’nın anılarını kendi sesleriyle kaydetme olanağı buldum, bazılarını ise hemen kağıda aktardım. Bu ustaların, özellikle bizden öneceki dönemlerde sahneye gönül vermiş olanların anıları, sadece tiyatro alanınında eğlenceli renkler içermiyor. Tiyatroya yaklaşımımızan hareket ederek Türkiye’nin yakın tarihinden ilginç ayrıntılar da yansıtıyor. Kötü bir tiyatro oyuncusuydum ben. Ama gönlümün sahnede olmadığını anlamam beş yıl sürdü. Bu beş yıl içinde bende ilginç olaylar yaşadım.” (Bir Gün Ben Tiyatrodayken… Kırk Sanatçıdan Tiyatro Anıları, 2003)

ulku tamer

Ülkü Tamer, İkinci Yeni şairlerinin içinde en genç olanı, en az tanınanıydı. Tüm İkinci Yeni şairleri gibi, o da daha sonra kendi yolunda yürür. Şiirinde başından beri var olan ironi ve çocuksu duyarlılığı ile geleneksel halk şiir tınısını koruyarak yazar. Şiirinin kaynakları, Halk Edebiyatı’ndan Batı Edebiyatı’na uzanan çok geniş bir çerçeve içindedir. İyi bildiği sinemayı da bu kaynaklara dahil edersek, Ülkü Tamer’in şiir evrenine biraz daha yaklaşmış oluruz. Gündelik hayat ve anılar bu çerçeveyi çok daha geniş evrenlere taşır. Bütün bu şiirsel özellikleri, Ülkü Tamer’in Soğuk Otların Altında, Gök Onları Yanıltmaz, Ezra ile Gary, Virgülün Başından Geçenler, İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür, Sıragöller, Seçme Şiirler, Antep Neresi ve Yanardağın Üstündeki Kuş – Toplu Şiirler eserlerinde fazlasıyla buluruz.

“Çocukluğumdan beri sinemacı olmak istedim” diyen Ülkü Tamer, Fellini’nin ünlü fimi Amarcord’u 1973’te Türkiye getirir.

Ülkü Tamer şiirinin, çocukluktan, çocukluğa ilişkin birtakım çağrışımlardan, tarihten ve tabiattan gelen kaynaklardan beslendiği görülüyor. Onun ilk şiirlerinden itibaren tabiata ait görünümler, çocuksu duyarlılık ile birlikte evrensel insanlık durumları kendini sürekli gösterir. Ülkü Tamer’in şiiri, ölüm, yalnızlık, yabancılaşma, özgürlük gibi temaları da önceleme eğilimindedir. Şairin sinema ve tiyatroya yakınlığı kimi şiirlerde tahkiyeli anlatımı (öyküleme) da beraberinde getirmiştir.

Ülkü Tamer şiiri, saydığımız özelliklerin yanında ironik dili önemsemesi bakımından da dikkat çekici bir şiirdir. İkinci Yeni şairleri içerisinde özellikle Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Edip Cansever’de bir tavır olarak görülen, daha öncesinde Orhan Veli ve arkadaşlarında net çizgileri görülen ironi, Ülkü Tamer’de farklı işlevlerle şiir dilinin önemli bir göstergesi olmaktadır. Ülkü Tamer, ilk şiir kitabı Soğuk Otların Altında’dan itibaren ironiye şiirlerinde yer veren bir şair olarak dikkat çeker.

ulku tamer ve tomris uyar

Tomris Uyar ile Ülkü Tamer

Ülkü Tamer ilk evliliğini yazar ve çevirmen Tomris Uyar ile yapar. İkisi de Robert Kolej mezunudur evlenirler, bir de kızları olur, Ekin. Ancak Ekin, henüz birkaç aylıkken sütten boğulur ve ayrılırlar.

O Eski Bir Güvercindi

O eski bir güvercindi gittikçe hatırlanan,
O eski bir güvercindi, uçması da iyiydi bana kalırsa
O eski bir güvercindi, çünkü tenhaydı şehirler,
Benim saçlarıma saklanırdı, benim saçlarım çalılara;
Onu görürdüm göllere girdiğimde, bıldırcın avladığımda akşama,
Gelir ateşime sokulurdu, o eski bir güvercindi,
Başka kimsecikler de yoktu galiba.

Ben Sana Teşekkür Ederim

Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün,
Ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün;
Serinlik vurdu korulara, canlandı serçelerim;
Sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata,
Ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.

Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da

Haluk Bilginer’in Güneşin Oğlu filminde seslendirdiği, Ülkü Tamer’in Konuşma şiiri

Yazın Bittiği

Yazın bittiği her yerde söylenir.
Böyle kırmızı kalkan görülmemiştir
Ölüleri örten yapraklardan başka.
Çünkü sahiden yaz bitmiştir,
Göle bakmaktan usanır insan,
Koru tutmaktan, yol gözlemekten;
Çadırlar toplanır, yaralar sarılır;
Durgun bir yolculuk, uzun bir şapka
Artık yaprakları beklemektedir

Aşk mıdır kış gelince başlayan
Beyaz kılıçla yürüyen aşka…
Bırakmaz olur kuşlarını ülkeler,
Yazın her yerde bittiği söylenir;
Yorgunluklar çoğalır silahlardan sonra;
Kardan mezarları görülür ıssızlığın
Ölü öpüşlerin koyuluğuyla…
Aşk kalmıştır otlarda yılı götüren,
Cesur savaşçıları taşıyan kışa

Her yerde yazın bittiği söylenir,
Çürür çiçeklere yapışan kanlar;
Belki uzaktan iki atlı yaklaşır,
Belki yakından iki yaprak kalkar;
Akşamın örtüsü derelerde yıkanır,
Gökyüzünü görünce gecenin devi
Çıkarıp şapkasından yıldızlar saçar,
Cüceler bunu bilir, gürgenler bilir,
Aşkın uyumadığı her yerde söylenir

Sıra Göller

Haşhaş tarlaları arasından geçeceksin,
Beyaz ve mor haşhaşları havaya savurarak
Yeni bir afyon bulacaksın kendine.
İşte o zaman beni unutma,
Şairini, onun şiir yazan ellerini,
İçine dizilen sıra gölleri,
Kendi kendine konuştuğun seni,
Her şeyi, hiçbir şeyi unutma.

Zakkumların arasından bir şehre gireceksin,
Aşk şiirleri, tabiat şiirleri, tarih şiirleri düşünerek
Bir dinamit yapacaksın kendine.
Korkma, ateşle onu.
Öldürecek nice balıklar vardır sularında,
Patlamayla dirilecek nice balıklar vardır.
İşte o zaman an beni, yaşa beni,
İşte o zaman unutma beni.

Hatırlanacak çok hüzünler bulacaksın,
Onların tohumunu havaya savurarak
Uzun bir yolculuk yaratacaksın kendine,
Her şeyin, hiçbir şeyin yolculuğu.
İşte o zaman an beni, yaşa beni,
Kıyılarda bile boğulan seni,
Bir saz kuşu olarak gezinen hayaletini,
Çeliğinden kemik oyan gövdeni.

İçinde bir kaçakçı yaşar senin,
Kayıkla dolaşır göllerinde,
Beynine tabanca ve şiir satar,
O kaçakçının bakışını sakın unutma.

ulku tamer

Üşür Ölüm Bile

Bir ormanda tutup onu

Bağladılar ağaca
Yumdu sanki uyur gibi
Gözlerini usulca

Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle

Diz çöktüler karşısına
Sonra ateş ettiler
Parçalanan yüreğine
Yuva kurdu mermiler

Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle

Gelip kondu bir güvercin
Ellerine o gece
Kırmızı bir çelenk oldu
Bileğinde kelepçe

Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle

Bakış

Yürürken o bakışını bırakma,

kasketin gibi kendine ekle onu.

Dağılan bir kuş kanadı gibi
sarsın alnının arkasını.

Patikalarda büyüyen hışırtılar gibi
yüreğinde büyüt onu.

Ayın savurduğu sessizlik gibi
içine savur onu.

Tut elinden o bakışını.

Çeşmeye götür,
su içir ona.

Çıkınını aç,
peynir ver ona.

Dağlara taşı,
rüzgarı göster ona.

Yaşarken o bakışını bırakma.

Yılların hazinesi gibi
öfkenin sandığında sakla onu.

Ölümdü Adı

Adı ölümdü çünkü onu yarattığımız zaman,
Her akşam kanardı dudaklarındaki kuş
Ölümdü adı, ona her gece taşındığımda
Alışkın olduğum bir darağacından,
Gülerken boğazının karanlık boşluğuna
Ölümdü, sokaklarında dolaşırdı şehrin,
Saat kulesini getirmişti uykularıma.

O kadar ölümdü ki, o kadar da çalışkan,
Kimseler kurtaramazdı beni ölümden başka.

Hançer

Yollarındaki fenerleri yakmıştır deniz.
Hançer tek yenilgisini bizden almıştır,
Bakmaktadır oluğunun ülkesinden akşama,
Düşerken kanatlarına tutunan kuşlara.
Ve biz son yenilgimizi ondan almışızdır.

ulku tamer ve neslihan tamer

Eşi Neslihan Tamer ile

Nesli’yle Konuşmalar

avlu. ikindinin anayurdu.
önce avluya gelirdi ikindi,
sonra çatıya çekilirdi
gölgelerin sessizliğine takılarak.
kumru kuşlarını akşama hazırlardı.

denizi düşünürdüm zerdali ağacının altında,
dergilerde resimlerini gördüğüm denizi.

ikindi nasıl sarmalardı o büyük suyu?
ya okyanusu?

sökün ederdi sorular
okuduğum sözcüklerden süzülerek:

denizin tuzu nereden gelir,
gözyaşlarından mı denizkızlarının?

yakamoz
anıları mıdır balıkların?

dere okyanusun ipekböceği midir?

güneşin oğlu kime kılıç sallar gündüzleri,
kızı geceleri kime gülümser?

ayın ardında da uçar mı kartal?

ağaçkakan kimin şiirini yazar ağacın defterine?

neden toprağın altında arar
yıldızları salkımsöğüt?

cırcırböceği
neden yaprağın sesine sarmaz uykusunu?

bütün bu soruların yanıtlarını
yıllar sonra sende buldum. nesli.

sende buldum
dergilerde resimlerini gördüğüm denizi.

Beni Bekledinse

Sevda değildi bu
Sanki bir düştü
Sürecek diyordum
Sonsuza kadar

Takvim yaprağına
Ayrılık düştü
Aramıza girdi
Bu kara duvar

Beni bekledinse
Yağmurda karda
Beni bekledinse
Deli rüzgarda
Beni bekledinse
Yorgun yıllarda
Susuz yüreğimde
Çiçekler açar

Yüzün ay ışığı vuran bir koydu
Saçların gecede saman yoluydu
İçin güneşlerle dolu doluydu
Önce gözlerine gelirdi bahar

Beni bekledinse
Yağmurda karda
Beni bekledinse
Deli rüzgarda
Beni bekledinse
Yorgun yıllarda
Susuz yüreğimde çiçekler açar
Çorak yüreğimde çiçekler açar

Gecede

Kararmaya durdu mu ortalıklar
Büyük mor bir ışık yalın kat yüreğinde
Oysa birçokları yalnız gecede
Yaşar en ışıksız yerini bölünerek
Unuttuğu bir şey vardır başkalarının
Oysa bir yerlerde hepsini duyar
Üşür gecelerden bir ince yürek

Ama dağ başında bir yalnız diken
Ama tepelerde iri bir rüzgar
Yaşamazlar birçokları gecede
Karanlık gölgeler düşer yollara
Sonra geçip bütün korkulardan, karanlıklardan
Yiğitçe karşı koyar da bir ince yürek
Yansıyan duru ışıklar gibi iyimserliği
Geçer uzak güneşlerden, sulardan.

Geceleyin

Geceleyin karanlıkta
Suya attım ben sesimi
Türkü oldu birdenbire
Denizinden geçen gemi

Geceleyin karanlıkta
Gülümsedim buluta ben
Saçlarına düşen yağmur
Gökkuşağı oldu birden

Geceleyin karanlıkta
Yıldız tuttum gök içinde
Işığını sana vurdu
Bir gül açtı yüreğinde

ulku tamer

Dünyada Ne Kadar

Dünyada ne kadar kuş varsa
bir fazlası senin soluğunda
bana bir ninni söyle
savurup atsın yorgunlukları
ormanın savaşını bağışla
bağışla kuytunun sessizliğini
gözlerimin arkasında çatlayan
tohumun coşkusunu anla
uçurumlardan örülmüştür çünkü
sıradağları yaratan sevda

Getir Bana

Varsın yaz biterse bitsin
Sıcak bir kış getir bana
Uykumda sarılmam için
Sonsuz bir düş getir bana

Karda gül açar mı deme
Güneşini esirgeme
Ek yağmuru yüreğime
Bir damla yaş getir bana

Besler beni senin sevdan
Elimi tuttuğun zaman
Bir bulutun kanadından
Küçük bir kuş getir bana

Uyku

Bana çiçek gönderme
Bir kuş ağacı gönder
Dallarında gezinsin
Kül rengi güvercinler

Konsunlar yastığıma
Uyutmak için beni
Sırtlarında kuş tüyü
Gagalarında ninni

Kaldırıp yatağımı
Uçursunlar göklere
Kendimi yıldızlarda
Bulayım birdenbire

Bana çiçek gönderme
Bir kuş ağacı gönder
Alnıma dokunanlar
İyileşmiş desinler

Seni Seviyorum

Benim için dünyanın en taze sözü bu
Yalın, aydınlık sözü
Sana her söylediğimde de hep taze kalacak böyle
Yalın, aydınlık olacak
Seni seviyorum
Kartalın dağa tutkusu var ya
Dağın dereye duyduğu sevecenlik
Derenin yatağına uyumu
Yatağın kıyıya usulca sokuluşu
Kıyının kelebeğe öpücük yollaması
Kelebeğin çiçeğe gösterdiği özen
Çiçeğin güneşe onurla dikilişi
Güneşin yeryüzüne kanat germesi
Topla bunların hepsini
Bu duyguların hepsini topla
Koy yüreğine ve oku İki kelime belirecek şıkır şıkır:
Seni seviyorum
Seni seviyorum
Karanlıklardan geçirdim seni
Seni seviyorum
Ay tutulmasını yaşattım sana
Seni seviyorum
Kasırgaya yakalandık okyanusta
Seni seviyorum
Kayalar çıktı önümüze
Seni seviyorum
Acemi bir denizciydim, usta gemici oldum
Haydi!
Sabaha artık!
Tan yerine!
Tam yol!
Yüreklerimizin yeliyle!
Seni seviyorum
Benim için dünyanın en taze sözü bu
Alnında dolaşan bir kumru kadar yalın
Seni seviyorum.

ulku tamer

Onun kimliği ve kişiliğinin oluşmasında ailesi, aldığı eğitim kadar kent olarak Antep’in de büyük rolü vardır. Antep’le ilgi anılarını yazdığı Alleben Anıları ile özyaşamından çıkarttığı dört öyküyü içeren Alleben Öyküleri (1991 Yunus Nadi Öykü Armağanı kazanmıştır), hem Antep’in kendi üzerindeki rolünü hem de Antep kültürünü yansıtması açısından dikkati çeker.

Gaziantep sevgisi konusunda Ülkü Tamer 25 Aralık 2006 tarihli Sabah Gazetesi röportajında şunları söyler: “Gaziantep benim için sadece doğup büyüdüğüm bir kent değil. Beni oluşturan en önemli öğelerden biri. Annem, babam, ninem gibi. Ben yine onların çocukları olsaydım, ama bir başka yerde doğup büyüseydim, içimdeki birtakım zenginlikler olmayacaktı sanki. Antep’e ne zaman gitsem, o zenginlikleri yeniden yaşıyorum. Belki yok olup gitti çoğu. Ama içimde bir yerlere o zenginlikleri define gibi gömmüşüm. Onları yeniden çıkarıp keşfetme olanağını sağlıyor Antep yolculukları. Jorge Amado’nun sık sık tekrarladığım bir sözü var: İnsanın anayurdu çocukluğudur. Bugün ben de anayurdumdayım.”

“Bir törendi Kavaklık’a gitmek. Aileler kararlaştırır, kadınlar anlaşır, evlerde bir şeyler hazırlanırdı. Pazar günü erkenden mangallar, tencereler, kilimler yüklenir, Hüseyin Beylerle, Abdürrezzak Beylerle, Humanızlılarla birlikte Kavaklık’ın yolu tutulurdu. Biz çocuklar Alleben’in sularında çimerken ya da ağaçlara kurulmuş salıncaklarda sallangaç sallanırken erkekler mangal yakar, çiğköfte yoğurur, bol maydanozlu soğan piyazı hazırlar, kebap yaparlardı. Fıstıklı kebap, soğanlı kebap, sarımsak kebabı, patlıcan kebabı, keme kebabı, ayva kebabı. Mevsimine göre.” (Allaben Anıları, 1997)

ulku tamer yasamak hatirlamaktir

Yaşamak Hatırlamaktır kitabında anılarını ve elbette çocukluk, Robert Kolej ve üniversite yıllarını sunar okura.

“Yaşamım boyunca günlük tutmadım. Not tutmadım. Eş-dost toplantılarında oradan buradan anılar anlatılır ya, benimkiler de öyle zamanlarda su yüzüne çıktı. Bu kitap bir yaşam öyküsü değil. Olsa olsa, yaşamımdan çizgiler. Belirli bir sıra gözetilmeden, kendiliğinden beliren renkler. İçinde karakter tahlilleri yok. Ufacık olaylar var. Başkalarının yaşamlarını bilemem, ama benim yaşamımı böylesine ufacık olaylar belirledi.” (Yaşamak Hatırlamaktır, 1998)

Ülkü Tamer, yüzün üstünde kitap çevirdi. Edith Hamilton’dan Mitologya çevirisiyle TDK 1965 Çeviri Ödülü’nü kazandı. Milliyet ve Karacan yayınlarını yönetti, Milliyet Çocuk ve Sanat Olayı Dergileri’ni çıkardı. Çocuk edebiyatı türünde de eserler de vermiştir.

Kaynak
Ülkü Tamer’in Alleben Anıları ile Alleben Öyküleri’ndeki AntepÜlkü Tamer: Şiirin Güneş Toplayan YoldaşıÜlkü Tamer’in Şiirlerinde GaziantepÜlkü Tamer Şiirinde İroni


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir