Şiirimizdeki yeşeren yapraklar ya da sararıp dökülen yapraklar… Nazım Hikmet, Edip Cansever, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Özdemir Asaf, Metin Altıok, Hilmi Yavuz, A.Kadir Bilgin, Yahya Kemal Beyatlı, Attila İlhan gibi Türk Edebiyatı’nın önemli şairlerine ait yeşeren ya da sararan yaprakların geçtiği şiirleri derledik.
Ünlü Şairlerimizin Sonbahar Şiirleri isimli yazımıza da göz atmanızı öneriyoruz.
Nazım Hikmet, Yaprak Dökümü
elli bin şiir roman filân okudum yaprak dökümünü anlatır
elli bin filim seyrettim yaprakların dökümünü gösterir
elli bin kere gördüm yaprak dökümünü
düşüşlerini sürünüşlerini çürüyüşlerini yaprakların
elli bin kere duydum ölü hışırtılarını kunduramın altında
avucumda ve parmaklarımın ucunda
ama yaprak dökümüne rastlamak yine de burar içimi
hele bulvarlarda yaprak dökümüne
hele kestaneyseler
hele çocuklar geçiyorsa oralardan
hele güneşliyse hava
hele iyi bir haber almışsam o gün dostluk üstüne
hele o gün sancımıyorsa yüreğim
hele sevdiğimin beni sevdiğine inanıyorsam o gün
hele o gün insanlarla ve kendimle aram iyiyse yaprak
dökümüne rastlamak burar içimi
hele bulvarlarla yaprak dökümüne
hele kestaneyseler
6 Eylül 1961
Fotoğraf: Magda Bognar
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Gönlümün İntihar Arzusu
Yaprak kokularında akşamı duyuyorum
Ki beni yokluk denen yere yaklaştıracak.
Yaprak kokularında akşamı duyuyorum
Ki alnımda sulardan şarkılardan bir şafak.
Sükûn bir gemi olur, gece bir deniz şimdi
Ki yelken gibi açmış yasını gençliğimin.
Sükûn bir gemi olur, gece bir deniz şimdi
Ki geçer dalgaları içimden serin serin.
Rüzgâr istiyorum ben ruhumun güllerine
Ki bir anda yaşasın iç içe rüyalarım.
Rüzgâr istiyorum ben ruhumun güllerine
Ki dökülsün, dağılsın, yok olsun hülyalarım.
Tim Davis, A General Before His King
Abdurrahim Karakoç, Beşinci Mevsim
Savurdum, eledim, seçtim geçmişim
Yaprak yaprak, tel tel talimat
Haftada üç asır geçtim
Nereye gittim zamansız vardım.
Edip Cansever, Seniha’nın Günlüğünden 5
Kuşlar kuşların yanına, yapraklar
Yaprakların yanına
Hiçbir şey yalnız kalmıyor
İnsandan başka dünyada
A.Kadir Bilgin, Bir Sevda Türküsü
Sokul yanıma,
çığlıklar dolarken kentin sokaklarına
yirmidört ayar yankılar düşer dağlardan.
Üşürüm kar giyinmiş ağaçlar gibi
sımsıkı tut ellerimi
ki,
bir kır çiçeği
korkusuzluğuna ulaşayım.
Tuz ekmek ve şarap kadar kutsal,
okunması düşlenen bir kitabın
el değmemiş koyakları kadar gizemli,
sevdaya ait ne varsa içimde
sırtımda taşıyorum akşamları.
Rüzgarın baştan çıkarıcı çağrısına kapılıp
ipini koparan uçurtma gibi
çılgın olmak istiyorum,
bu yüzden,
görmüyor musun kollarım
sana uzanıyor savaş alanının
tam ortasından
Peşimde kanıma susamış canavarlar var,
gecenin sabaha yakın olan kısmında
çalı ol
yapraklarının arasına al beni,
dikenlerin batmasın ama.
Çocuklar kadar berrak pınarlar
olsun avuçlarında,
bir yudum içtiğimde
ay kanatlarını tak
gözlerime gözlerinle
yak beni yüreğindeki ateşle.
Karınca gölgesi olsan bir öğle üstü,
uyusam uykuların en derininde,
mermer yontular görsem düşümde,
kılıfından çıkarsam ölümü
rasgele öpsem ağustos gibi yanan göğsünden,
uyandığımda sen yoksan
haykırsam, haykırsam, haykırsam…
Victor Yushkevich
Özdemir Asaf, Umut Yaprakları
Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgarlarında
Ardında savrulsunlar, unut yaprakları.
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular..
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları.
Metin Altıok, Evde Yoklar
Dolaşıyorum ortalıkta.
Kedim hımbıl, yaprak döküyor çiçeğim,
Rakım bir türlü beyazlaşmıyor.
Anahtarım güç kilidinde,
Nemli sigaralar.
Ne zaman bir dosta gitsem
Evde yoklar.
John Ottis Adams, The Closing of an Autumn Day, 1901
Hilmi Yavuz, Akşam ve Kandil
mevsimidir,
kendi hüznüme döndüm…
akşam annemle aramda
bir süs
gibi dururdu;
saatler rikkatle vururdu;
özensiz
bir eşya kuraklığı
dağılmış bahçemize;
ve her şey kandil…
hangi ağacın yapraklarını
siyah kadifeyle örttün Ölüm?
hangi Söz’ü bana verdin
de benden geri aldın,
ey Dil?
Birden mevsimler selsebil
Aktılar; görünmemekti dileğim;
Siyah kadife sızdırıyor,
Işıkta yağlanıyor gül,
Odamda kirli meleğim…
Annem kandili siliyor:
‘mendil,
mendil nereder?’
akşam, annemle aramda bir süs!
Alexei Butirskiy, Autumn
Yahya Kemal Beyatlı, Madrid’de Kahvehâne
Madrid’de kahvehaneyi gördüm ki havradır,
Bir yerdeyiz ki söz denilen şey palavradır.
Dalmış gülüp konuşmaya yüzlerce farfara,
Yorgun kulaklarımda sürerken bu yaygara
Durdum, hazin hazin, acıdım kendi halime
Aksetti bir dakîka uzaktan hayâlime,
Sakin Emirgân’ın Çınaraltı’nda kahvesi,
Poyraz serinliğindeki yaprakların sesi.
Bazen gönül dalar suların mûsikîsine
Bazen Yesâri hatlarının en nefîsine.
Fotoğraf: Graham Gercken
Attila İlhan, Gözlüklü Hamdi’nin Notları
Arkadaş Zekâi Özger, Aşklasana
ey yaşarken kanayan acı
şimşekli gök, tufan, kan fırtınası
uçurum kıyısında hızla büyüyen ot
yapraksız bir ölümün anısı için
Tuğrul Tanyol, Sen Elimden Tutunca
Sen elimden tutunca
Deniz basardı içimi
Sen elimden tutunca, yüreğim
Yeşil yosunlara takılıp günlerce
Dip akıntılarının peşi sıra gitmek isterdi.
Günlerce, gözbebeklerini tutuşturan o gizli alevin kaynağını
Sorardım kendime. Geceler boyu yolumu arardım zor ve
aşılmaz tepelerde. Sonra ışıklar söner, sonra yıldızlar
Düşerdi içimdeki serin göllere. Sen elimden tutunca
Ben miydim, yoksa bir başkası
yürüyen seninle…
Dalgalara ve rüzgâra basmadan yürüyen.
Sen elimden tutunca
Bir mavilik çökerdi gözlerime
Sonra tüm denizler çekilir
Bir orman uğultularla sarsılır
Bir güvercin sürüsü havalanırdı
Kış bürümüş yüreğimden
Sen tutunca ellerimden
Avlunun beyaz taşlarına dökülürdü
Kızıl yaprakları bir çınarın
Ve ben günlerce
O yapraklara gömülüp ölmek isterdim.
Panjurları açık kalmış eski evler gibiydik
Rüzgârda çarpan, başıboş ve ürkek
Sen elimden tutunca
Kayaları delip çıkardı bir çiçek.
Sen elimden tutunca
Yolculuk basardı içimi
Külrengi bulutlara takılıp günlerce…
Duilio Corompai, Salici Sul Fiume, 1910
Ziya Osman Saba, Kışa Girerken
İndirin perdeleri, indirin perdeleri…
Sonbahar ağaçlarda ağlarken yaprak yaprak.
Hışıldayan bu altın yağmuruna dalarak,
Dinleyin içerimde serinleyen kederi.
Sait Maden, Şiirin Dip Sularında
Bir sınavdan geçiyoruz başarıları,
ufacık bir yuvan, yaprak gibi, kır
gibi… İlerden gelen çağıltıyı dinle
karanlıkta: Derin bir suyu usta bir dalgıç
gibi geçirmemiz gerek…
Evet, şimdi sivri, sert
taşlara sürtünerek gideceksin. mağara
gibi bir yer. Bir uğultu var, evet,
ateşböcekleri var, gözleri var, ara ara
yolda sönen… Güç adım atıyoruz atıyoruz
çamura bata çıka… Ansızın ilerde kan
rengi, yükselen bir ağaç, ve
bir yığın insan yüzü, tek meyve üzer…
Korkma, yemekhanesi az kaldı. şu burgacı
aşınca kurtuluruz
Tomás Sánchez, Contemplar al Meditator de la İsla
Oruç Aruoba, Denizde
yağmur bekliyor seni:
şimşek, yıldırım, fırtına
soğuk.
Burada
ılık güneş, dingin deniz, serin rüzgar
aldatmasın seni:
Tufan
bekliyor orada seni.
Aldatma kendini:
olmayacak Nuh’un gemisi
kurtaracak seni –
uçacak güvercini
getirecek yaprağı
olmayacak.
Sular akacak
çağlayacak, kabaracak
dolduracak her yerini
sürükleyip
götürecek
seni
Aldanma
orada
yıkım bekliyor seni
gürültü, çöküntü, göçük
deprem.
Burada
sakin ses, sıcak taş, sağlam duvar
aldatmasın seni:
Ölüm
bekliyor orada seni.
Aldatma kendini:
olmayacak İbrahim’in koçu
kurtaracak seni –
indirtecek bıçağını
sağaltacak yüreğini
olmayacak.
Acılar akacak
çağlayacak, kabaracak
dolduracak her yerini
sürükleyip
götürecek
seni
Aldanma
aldatma kendini
aldatmasın seni
burada
boşluk –
yokluk
bekliyor orada seni.
Roman Božkov
Ahmet Haşim, Merdiven
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…
Lale Müldür, Seni Bırakıyorum
Seni yatıracağım ellerimde
Bir ıhlamur yaprağı gibi
Seni yatıracağım göğüslerimde
Menekşeler gibi
Seni yatıracağım gözlerimde
Bir yağmur suyu gibi
Afşar Timuçin, Ağacın İkindi Türküsü
Belki de boşa geçti onca zaman
Bu da bir tür geçip gitme duygusudur
Ne güzel olurdu yeniden başlasak
Ne yapsan en başa dönülemiyor
Ne yapıp yapıp dalı unutmalı
Rüzgârla yere düşen sarı yaprak