Turgut Uyar, Attila İlhan, Özdemir Asaf, Edip Cansever, Gülten Akın başta olmak üzere Türk Edebiyatı’nın önemli şairlerinin sevilen şiirlerinden bir derleme hazırladık.
1. Mesafeler, Yaşar Nabi Nayır
Albert Bierstadt, Mount Corcoran, 1877
Mesafeler gözlerin gibi sonsuzdur senin,
Seyrettikçe kıpkızıl yanar göz bebeklerim.
Bense engin denize bakan bir pencerenin
Önünde gelmeyecek saatleri beklerim.
Suları nasıl boşa akarsa bir derenin
Benim ziyan olacak öyle hep emeklerim.
Uzaktan bir el gibi beni çağırır engin,
Ben bir sandalcıyım ki, kırılmış küreklerim.
Beynimi bir örümcek gibi örer geceler,
Selamlarım hüzünle uzağa gidenleri,
– Ölçüler dimağımda karışık bilmeceler –
Seyrederken ilerde kaybolan trenleri,
Ufukta mendil gibi sallanan yelkenleri,
Keder kalbimi sıcak bir kurşun gibi deler.
Dinmeyen bir hasrettir içimde mesafeler.
2. Tomris Uyar İçin Bir Şiir Kurma Çalışması, Turgut Uyar
Albert Bierstadt, Sierra Nevada, 1873
sen bir atmacanın en uzun çığlığısın her tür gökte
göğü büyüttün, otobüsleri aldın, şehirleri ufalttın
yıkılan bir kedi bir süre olarak doldurur sesini
seversin bir kanaryanın sesinden çok kendisini
denizi ve ormanı, açlığı ve başkaldırmayı ayırmadın
bırakılmış bir köşebaşının en güzel tanımıdır adın
seversin diye söylerim her şeyi, sana uygun olsun
çünkü her şeyin birbirine uygununu sen bulursun
gel ellerini ver en güzel ellerini öyle
ruhum, ateş yüreğim, kokum, birlikte öyle
3. Neydi O Bir Zamanlar, Attila İlhan
Albert Bierstadt, Yosemite Valley, 1873
istanbul ve sen / neydi o bir zamanlar
sanki gençliğime doğru yaşlanıyordum
çengelköy’de yaz unutulmaz erguvanlar
hangi yanıma dönsem seni bulurdum
içimdeki lambanın kırıldığı anlar
istanbul ve sen / sırılsıklam yaşananlar
yanardöner bir ayna yeniden ruhum
çengelköy’de yaz unutulmaz erguvanlar
gözlerinin sisinde sevdalı bir yolcuyum
hayal meyal gemiler dumanlı ilkbahar
istanbul ve sen / ikinizden kalanlar
tekrar tekrar ısrarla yaşayıp durduğum
çengelköy’de yaz unutulmaz erguvanlar
rüya mıdır gerçek mi kendi kendime sorduğum
istanbul ve sen / neydi o bir zamanlar
4. Saçların, Necip Fazıl Kısakürek
Albert Bierstadt, Outlet At Lake Tahoe
Saçların çırçıplak omzundan aksın
Mermer üzerinden geçen su gibi.
İçinde bir ezgin his duyacaksın
Yaz vaktinin gündüz uykusu gibi
Saç tel tel, örtüler hep tül tül düşer
Gözünün değdiği yere gül düşer;
Sonunda sana da bir gönül düşer,
Gönlümün şimdiki duygusu gibi.
Dillerde dökülüp sayılır saçın,
Sıcak nefeslerle bayılır saçın,
Bir tütsüdür, kalbe yayılır saçın
Kararan gözlerin buğusu gibi
5. Bilmez Miyim Hiç, Edip Cansever
Albert Bierstadt, Harper Scene, 1869
Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat on iki
Dalıp gidiyorum, düşünüyorum da, saat on iki
Bir sigara yakıyorum, bir kağıda bir iki dize yazıyorum
Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha
Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da
Yani tam böyle birşeye benziyor zaman
Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan
Çıkageliyor sonra, saat on iki.
Anlıyorum
Yaşam elbette uzun biz duyabildikçe sevgiyi
Yalnızca bunun için uzun
Yani sevgiyle de sevebilir insan, sevdayla da
Örneğin
Bir sevgiyi yontup onarmak için
Döğüşmek de sevgidir
Ve benim bildiğim kadarıyla
Her şeydir bir insan, her şeydir
Yalandır kısalığı yaşamın
Ve özellikle insan dediğimiz şey
İnançli bir insan soyunun parçasıysa.
Sonunda başbasa kalıyoruz gene
Başbaşa kalıyoruz doğayla ben
İşte az önce yağmur da başladı, cumartesi günlerden
On temmuz cumartesi
Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum.
6. Gözlerinin Halleri, Hasan Hüseyin Korkmazgil
Albert Bierstadt, Jungfrau
sabahın ilk ışıklarında görmüştüm senin gözlerini
akşam güneşinin gülkurusunda senin gözlerini
uysal bir bebek gibi bırakınca kendini kollarıma
görmüştüm senin gözlerini
şiirlerimi okurken görmüştüm geç saatlerinde gecenin
büyük bir kitaba başbaşa iğildiğimizde
görmüştüm senin gözlerini
ama ilk görüyordum
parmaklıklar arasından bana bakan gözlerini
belki yorgun
gene de ışıltılı
belki üzgün
gene de yiğit
belki durgun
gene de kızgın ve umutlu
parmaklıklar arkasından bana bakan gözlerin
7. Saat Sekizi Geç Vurdu, Arif Damar
Albert Bierstadt, Among The Sierra Nevada Mountains, 1868
Kime ne desem
Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum
Düşünmeden biliyordum deniz ılıdı
Dökülen çelik katı
Yürüyenler yan yana
Yüzümü güneşe dinlendirsem
Dağın dağ olduğunu bilsem ovanın ova ağacın ağaç
Kurtulurdum
Çok köprülü sular gibi git git bitmedi
Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum
Saat sekizi geç vurdu
Giden gitmiş hüznü ayaklandırmak boşuna
Düşünmeden biliyordum
8. Bir Akşam Üstüdür, Ahmed Arif
Albert Bierstadt, Boats Ashore At Sunset
Bir akşam üstüdür şarabî
Bahçeler ve dağlar üzre hükümran;
Tam dünyayı dolaşmak saatindesin.
Ay ışığı su içer birazdan.
Kızarmış kalçalarını çanlar
Alabildiğine vurur.
Sen çocuk tulumunda
Matbaa mürekkebi
Rüsva olmuş ellerinin emeği,
Manşetlerde kilometre kilometre yalan
Sallanır durur.
Bir akşam üstüdür katil, muhteşem
Alıp götürmüşler dost dediğini
Almış rüzgârlar içini,
Ümide benzer, sevdaya benzer…
Soğuk bir namludur kör ve pusuda
Ense kökünde zulüm,
Ve sermiş cânım sofrasını dört başı mâmur
Burnun dibine hürriyet.
Seviyorum mümkün değil;
Aranızda kurşun, yasak bölge var
Sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel
Kanunu yapanlar ihtiyar
9. Şimdi, Özdemir Asaf
Albert Bierstadt, Sunset Over A Mountain Lake, 1869
Eskiden hep giderken olsam derdim.
Bilmediğim oraları özlerdim.
Nedir dönerken, nedir akşam
Bilmezdim, bilmeden gülerdim.
Başka, hep başka bir yerde olsam.
O gelir beni bulur derdim.
İçinde neler olup olmadığını düşünmeden,
Evlerin, evlerin arasından geçip giderdim.
10. Olvido, Ahmet Muhip Dıranas
Albert Bierstadt, Evening On The Prairie, 1870
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar…
Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı…
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.
11. Sonbaharda Bir Salı, Gülten Akın
Albert Bierstadt, Autumn Landscape, 1880
Gün Salı haftanın en uzun günü
Saat diyordu, günün en güzel saati
Hürriyet canım Hürriyet ver elini
Kat kat duvarlar ardında
Kendimi bildim bileli bekledim seni
Kayıtsız seyrediyordu yol boyu
Yaprakların düşüşünü üçer beşer
Bilirim diyordu içinden, bilirim
Kişiye istediğini vermezler
Yürüdü düşünceleri bozbulanık
Ürkek serçeler geçti başının üstünden
Bir büyük şehrin kalabalığında
Yaşadığını duyuyordu her şeye rağmen
12. Döneceğim, Melih Cevdet Anday
Albert Bierstadt, Shore Of Turquoise Sea, 1878
Dağıtır saçlarını ve yalvarıp uzaktan
Mavi bir iklim gibi çağırır beni sesin,
Tertemiz göklerinde dal dal erguvan açan
Rüyalarıma ışık ve özlem serpmektesin.
Bir mayıs sabahını yaşayacak böcekler
Çılgın karanfillerle dolacak yeşil saksın,
Ve sen bir fidan gibi yeşermiş olacaksın,
Serin, çakıl yollarda kuşlar birikecekler