İbrahim Balaban, Eren Eyüboğlu, Fikret Otyam başta olmak üzere ünlü Türk ressamların düğün temalı resimlerini derledik.
1. Nuri Abaç (1926 – 2008)
Nuri Abaç, Anadolu’nun kültür çeşitliliğinden kaynaklanan temaları fantastik bir kurgu ve mizah anlayışı ile ele aldığı resimleriyle tanınır. 1944 yılında girdiği İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde bir yıl Léopold Lévy’nin atölyesinde çalıştıktan sonra Mimarlık Bölümü’ne geçiş yaparak 1950 yılında bu bölümden mezun olmuştur.
Köyde Alman Gelin, 1985
Öğrencilik yıllarında dönemin ünlü mizah dergileri olan Akbaba ve Karikatür’de çalışan Nuri Abaç, 1950’li yıllarda bezemesel nitelikli fantastik bir gerçeküstü anlatım üslubu geliştirmiştir. Sanat ve mimarlık çalışmalarını birlikte yürüten sanatçı 1960 yılında Ankara’ya yerleştikten sonra Anadolu’nun kültür mirasına, özellikle de mitolojik öykülerine ilgi duymaya başlamış, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin minyatür ve bezeme sanatlarıyla Karagöz’ün resimsel ögelerini inceleyip birleştirerek kendine özgü bir imgeler dünyası yaratmıştır. En çok ilgi duyduğu konular pazar yerleri, dönerciler, balıkçılar, küçük esnaf, kara ve deniz taşıtları olan ressam, 1980’li yıllardan itibaren bu temaları özellikle kentleşme ve değişen yaşam biçimleri bağlamında ele almıştır.
2. Şeref Bigalı (1925 – 2005)
Düğün
Şeref Bigalı, resimlerinde gösterişten uzak, kalıcı olan değerlerin peşinde olduğunu belirtir. Kendi ifadesiyle sanat anlayışı, figüre ve doğa gerçekliğine bağlı, fakat bunu renk kavramına öncelik verecek bir doğrultuda, kendi gücünü biçimlendirecek bir kompozisyon düzeni içinde yorumlamaya yöneliktir. Ulusal ve yöresel unsurlardan hareketle resmin evrensel dilini ve plastik değerleri eserlerine ustalıkla yansıtan Şeref Bigalı, yağlıboyada olduğu kadar suluboya ve desende de piktüral yaratıcılığın ve özgün estetiğin zirvesine ulaştı.
3. Cihat Burak (1915 – 1994)
Telli Babada Gelinle Damat
Yapıtlarında halkın ve bireylerin içinde bulunduğu çelişkileri yine halka özgü bir espri anlayışıyla, ancak eleştirel bir gözle ele alan Cihat Burak, özellikle 1960’lı yıllarda toplumsal gerçekçilik, toplumsal psikoloji ve toplumsal eleştiri anlayışını net bir anlatım ve fantastik bir yönelimle tuvale yansıtmıştır. Ele aldığı ölüm, doğa, bitki, hayvan, günlük yaşam kesitleri gibi tüm konuları kendi iç dünyasından çeşitli ögelerle zenginleştiren sanatçının boya kullanımındaki dokusallık, karşıt renkler ve duygu onun bir ölçüde dışavurumcu anlatıma yaklaşmasını da sağlamaktadır. Çizgisel değerleri ön plana çıkardığı eserlerinde ise tüm unsurlar en ince ayrıntılarına kadar işlenmiştir.
4. Şükran Pekmezci (1946 – )
Düğün, 2005
Şükran Pekmezci, İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Resim Semineri’ne sınavla gönderildi. Mezun olduktan sonra ilkokul öğretmenliği yaptı. Daha sonra İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü sınavlarını birincilikle kazandı. Bu okulda Nejat Akkan, Turgut Pura, Şeref Bigalı gibi değerli eğitimcilerin öğrencisi oldu. Şükran Pekmezci deyince, tablolarda rengarenk giysileri içerisindeki düğün halkının ortasında hep bembeyaz gelinliğiyle bir kız bulunuyor. Bu beyaz gelinliğe bürünmüş dünya güzeli kızlar köylünün saf ve günahsız halini temsil ediyor sanki. Köy gelinleri işte böyle bir efsanenin kahramanları. Bembeyaz yağan kar altında bembeyaz gelinler…
5. Kayıhan Keskinok (1923 – 2015)
Düğün, 1979
Bedri Baykam, Süleyman Saim Tekcan, Veysel Günay, Yalçın Gökçebağ, Zahit Büyükişliyen, A. Celal Binzet, Osman Akbay gibi tanınmış ressamların hocası olan Keskinok’un, figürü önceleyen bir resim anlayışı vardı. Renk seçimi de en az kompozisyon kadar önemliydi onun için. Mitolojinin yanı sıra yerel/folklorik motifler, Karadeniz düğünleri, atlar, takalar ve Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’ndan sahneler onun en çok işlediği konular arasındaydı. Canlı ve devingen biçemiyle yarattığı tablolar belleklere kazındı.
6. Mehmet Pesen (1923 – 2012)
Resimlerinde folk motiflerini kullanan ilk ressamlardan biri, kendine özgü bir ekolün de yaratıcısı olan Bedri Rahmi Eyüboğlu’dur. Mehmet Pesen, Türkiye’nin resim sanatına Nedim Günsür, Mustafa Esirkuş, Leyla Gamsız, Orhan Peker, Turan Erol gibi pek çok usta yetiştirmiş olan bu ustalar ustasının İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki atölyesinden mezundur.
Köy Düğünü
Pesen önce soyutla başladı resme, 1970’lerin başlarında tarzını değiştirmeye başladı. Halk oyunu oynayanlar, davul, zurna, saz çalanlar, çiftlik hayvanları, köy evleri vb. tablolarına giriyor, bu arada da ana konu halk oyunlarından köy düğünlerine yöneliyordu. Pesen, Türk-İslam geleneğinin Doğu ve Ortadoğu kültürlerinden devraldığı minyatürü keşfetti. Minyatürü oluşturan görsel öğeler, Batı resim sanatındakilerden farklıdır. Birincisi, minyatürdeki renk uyumu renklerin yüzeysel bir düzenleme içinde yan yana getirilmesiyle sağlanır. Yani, Batı resminde varolan renk derinliği (perspektifi) minyatürde yoktur. Minyatür bu perspektif sorununu çizgi ile halletmiştir. İşte, Pesen’in özgünlüğü de tam bu noktada ortaya çıkar: Renkleri hem yan yana, hem de art arda kullanarak Doğu ve Batı perspektif anlayışları arasında bir senteze varır Pesen. Minyatürü Batı’dan ayıran ikinci nokta, lekenin bulunmayışıdır. Pesen, renk tonlamalarını zengin bir biçimde kullanarak bu eksikliği gidermiştir. Son olarak, Pesen, minyatüre özgü anlatı ögesini tümüyle kullandı resimlerinde. Alabildiğine karmaşık bir düzenlemeye sahip olan köy düğünü kompozisyonlarının her köşesinde ayrı bir öykü anlatılır ve böylece minyatürün bu temel ögesi bir yandan yepyeni bileşimler içersinde öne çıkarken, bir yandan da Pesen’in sanatında vazgeçilmez bir işlev kazanır.
7. Fikret Otyam (1926 – 2015)
Otyam’ın Fırçasından
Resme olan ilgisi sonunda girdiği Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ni 1953’te Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi’nde bitirmiştir. Resimleri, 1950’li yıllardan itibaren Anadolu’nun doğası, halkı ve yaşantısını yansıtmaktadır. Akademik bir eğitim görmüş olmasına karşın, akademicilikten uzak, geleneksel çizgileri temel alan bir tarz, renkçi-lekeci eğilim resimlerine yansımaktadır. Resimlerinde yöresel özellikleri, özgünlükleri yansıttı. Renk ve nakış öğeleri, resimlerinde ön plandadır.
8. Mümtaz Yener (1981 – 2007)
Düğün
Dönem arkadaşlarıyla 1940 yılında kurduğu ve Türk Sanatı’nda bir döneme damgasını vurmuş olan Yeniler Grubu’nun toplumsal gerçekçi çizgisinden ödün vermeyen ender sanatçılardandır. Yeniler Grubu’nun toplumsal konuları işleyen bu sergileri 1950’lere dek sürer. Resim çalışmalarının yanı sıra, 1950‐60 yılları arasında afiş, grafik, karikatür ve sinema dallarında çalışan sanatçı dekoratörlük, sanat yönetmenliği, reji, senaryo yazarlığı yapmış, Papatya (Ergenekon 1957) ve (Binnaz 1959) adlı iki de film yönetmiştir. 1960’lı yıllarda tuvallerine insanların ve makinaların yanı sıra, karıncalar girmeye başlar. Uzun sanat yaşamı içinde toplumsal konular hep resimlerinin ana teması olur.
9. Muhsin Kut (1938 – )
Düğün Pastası
2009’da ARTIST İstanbul Sanat Fuarı’nda Onur Sanatçısı Ödülü’ne layık görülen Muhsin Kut kendine özgü pitoresk etkiler yakaladığı, gözlemlerini aktardığı resimlerinde konuyu resimsel değerleri ortaya çıkarmakta bir araç olarak kullanır. Resimlerini renkçi anlayışı ve özgün boya kullanımıyla biçimlendirir. 1959’da resim yapmaya başlayan Muhsin Kut, Dolmuş, Tef ve Pardon Dergileri’nde karikatür çizdi. İlk resim sergisini 1959 yılında Taksim Meydanı’nda açtı. 1969’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Seramik Bölümü’nden mezun oldu. Akademi yıllarında 1967’de Uluslararası Barış Şenliği resim birinci ödülü ile Ahmet Andiçen Seramik birincilik ödülünü kazandı. 1969-1974 ve 1980-1986 yılları arasında Avusturalya’da yaşayan sanatçının Sydney’de beş, Brisbane’de iki kişisel sergisi açıldı.
10. Fahri Sümer (1942 – )
Düğün
1960 yılında, İstanbul Özel Darüşşafaka Lisesi’nden mezun olarak Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne giren sanatçı, burada Cemal Tollu ile Neşet Günal’ın atölyelerinde öğrenim gördü. Yüksek lisans eğitimini de aynı kurumda tamamladıktan sonra uzun yıllar resim öğretmeni olarak görev yaptı. Resimsel karakterini Rembrandt, Cezanne, Bernard Buffet ve Uzakdoğu sanatından etkilenerek oluşturan ressam, azaltılmış renk ve leke değerleriyle yöresel konuları işlemiştir. Çizgiyi ön planda tutan bir oluşum içinde insan ile yaşadığı çevre arasındaki uyumu soyutlayıcı bir eğilimle yansıtmıştır. Suluboya, yağlıboya, desen ve özgün baskı türlerinde yoğunlaşan resimlerinde Batı Anadolu yöresinin yaşamını, kırsal görüntüleri ve toprak insanını resmeden Sümer, 1990 yılından sonra sadece İzmir ve çevresi üzerinde çalışmıştır.
11. İbrahim Balaban (1921 – )
Düğün Alayı, 1990
Balaban’ın uzun sanat yolu Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet’i bulmasıyla başlıyor çoğumuzun bildiği gibi. “Şair Babam’la ikimiz buluşmadan önce el yordamı ile arıyordum kendi kendimi karanlıkta. İlkin onu buldu ellerim. O da alıp koydu beni kendi yerime.” diye yazıyor Şair Baba ve Damdakiler kitabının girişinde Balaban ve ona adıyor kitabını. Balaban “Sanat, yaşantının izdüşümüdür. Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu yapar. Ben insanı santimetrik ölçülerle değil, diyalektik ölçülerle resmediyorum. İnsan doğa ilişkilerinde üretim araçlarının insanı kişilendirdigini ve bu nedenle benim resimlerimi de biçimlendirdiğini söyleyebilirim. Ben boyaları, açık-koyu leke endişesiyle değil, figürlerimin özünde çakmaklaşan ışığı yakmak için kullanıyorum.” diyor.
12. Nuri İyem (1915 – 2005)
Davul Zurna
1960’ların sonunda soyutla somutun kesiştiği ince çizgide yapıtlar yapmaya başlayan sanatçı, boya katmanlarının pütürlü dokusu ile oluşturduğu lekesel figürler ile portre tarzına yönelmiştir. Dönemin sanat anlayışında önemli bir yer tutan köy yaşamı ve köylü kadınları ressamın tuvalinde anıtlaşarak resmedilmiştir. Çocukluğunun geçtiği Mardin köylerinden hafızasında kalan görüntüleri resimlemeye başlayan İyem, yeniden figüratif resme dönerek kendine özgü bir tarz yaratmıştır. Çocukken geçirdiği sıtma hastalığı sırasında, sürekli başında bekleyerek kendisine bakan, 1922 yılında kaybettiği ablasının yüzü, ürkek, endişeli ve sıcak bakışları sanatçının tuvalinde yaşamı boyunca yeniden, yeniden canlanacaktır. Sanatçının, tuvali tümüyle kaplayan, hüzünlü ve derin bakışlı gözlerden oluşan resimleri bir bakıma Anadolu kadınının yaşam öyküsünün de bir kesitidir. Genellikle kırsal kesim kadınının çileli hayatını, şehre göçenlerin varoşlardaki yaşam mücadelesini, gecekondu kadınlarını betimlemesine rağmen, bazen de kentli kadınların yaşamından kesitler sunar.
13. Malik Aksel (1901 – 1987)
Denizli’de Bir Gelin
Malik Aksel ve eserleri değerlendirildiğinde üç ana başlık öne çıkar. Bunlardan ilki, Aksel’in kimse ilgilenmezken halk resmi, dini resimler, duvar resimleri gibi çoğu zaman ötekileştirilen konulara eğilerek halk biliminin görsel alanlarına dikkat çekmiş olmasıdır. İkincisi, Aksel’in sanat ve folklor arasındaki ilişkiye ve özoryantalist ve ötekileştirici bir gözle bakmamasıdır. Aksel, bu ilişkiye Doğu ve Batı sanatını sentezleyen bütünsel bir algıyla yaklaşır. Üçüncü nokta ise, Aksel’in Anadolu insanını, evlerinin içlerini, bayram yerlerini, geleneksel meslekleri resmederek, geleneksel halk resmi ve sanatlarını modern resmin bir parçasına dönüştürmeyi başarmış olmasıdır. Aksel tablolarında köylüyü ve halk yaşamını modernleşmenin bir öznesine dönüştürmez. Aksel için köylü ve köy yaşamı korunması gereken bir değerdir ve bu onun sanat ve folklor felsefesinin temelini oluşturur. Aksel halk resmi, dini resimler, duvar resimleri ve cam altı resimlerle ilgili yazılarında da aynı bakış açısını korumuştur.
14. Eren Eyüboğlu (1913 – 1988)
Bursalı Gelin
Romanya’da Yaş Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirdikten sonra Paris’e giden sanatçı, önce Julien Akademisi’nde, daha sonra da Lhote’un atölyesinde dört yıl resim öğrenimi görmüştür. Bu süre zarfında Monet ve Cezanne’nin eserlerini inceleyerek onlardan reprodüksiyon çalışmıştır. 1930 yılında Paris’te tanıştığı Bedri Rahmi Eyüboğlu ile 1936 yılında evlenerek İstanbul’a yerleşmiş ve Ernestine olan adını Eren olarak değiştirmiştir. Bedri Rahmi ile Anadolu gezilerine çıkan sanatçı, Anadolu insanının yaşam biçimini tuvallerine folklorik özellikleri plastik ögelerle birleştirerek yansıtmıştır. Doğu insanına ve geleneksel yaşama yönelik konuları işlemiş, 1950’li yıllarda Picasso ve Braque gibi ustalardan kopyalar yaparak ayrıntıdan uzaklaşmış, yalın, çizgisel ve çok renkli bir üsluba yönelmiştir. 1955 yılından sonra bu üslupta lirik soyutlamalar yapmıştır. 1970 yılından itibaren daha önce çalıştığı konulara dönerek Anadolu görünümleri ile portre ve figür çalışmaları gerçekleştirmiştir. Resmin yanı sıra mozaik alanında da ürün veren sanatçının bu türdeki en önemli yapıtları Ankara Etibank’taki mozaik pano, 4. Levent Mahallesi konut duvarları, Ankara Çocuk Hastanesi, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, Cerrahpaşa Hastanesi ve Haydarpaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi için yaptığı mozaik panolardır.
15. Necdet Kalay (1932 – 1986)
Halay Çeken Köylüler
İzlenimci Türk Resim Sanatı’nda kendine özgü bir yeri olan Necdet Kalay ilk çalışmalarına heykeltıraş Faruk Morel ve ressam Şeref Akdik ile başlamıştır. 1970’li yıllarda özgün üslubunu oluşturan Necdet Kalay fonda, figürlerde ve motiflerde uyguladığı soyutlama ve stilizasyonlarda, renk kontrastlarıyla özgün bir üsluba kavuşmuştur. İstanbul peyzajları, Haliç ve kıyı görünümleri, Anadolu’nun kırsal kesimlerine ait peyzajlar, Safranbolu, Bursa ve Bodrum evleri ressamın belli temalarındandır. Cumhuriyet’in 50. yılında açılan yarışmada başarı ödülü kazanan Necdet Kalay’ın İzmir, Armara, Arsonuwal, Paris Müzeleri’nde, UNESCO’da, New York Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği’nde, NATO Temsilcilikleri’nde, Londra, Paris, Pekin, Belgrad Büyükelçilikleri’nde, yurtiçi ve yurtdışındaki çeşitli özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır.
Kaynak
Karma II, Mehmet Pesen, Mümtaz Yener Retrospektif ile 70. Sanat Yılını Kutluyor, Şükran Pekmezci
Yorum Yap