Osman Hamdi Bey, İbrahim Çallı, Nuri İyem başta olmak üzere Türk resminde önemli yeri olan Türk ressamların kitap temalı resimlerini derledik.
1. Şeref Akdik (1899 – 1972) – Kitap Okuyan Kız
1930 kuşağının izlenimci eğilimli ressamları arasında yer alan Şeref Akdik, akademik bilgi ve deneyimlerini yöresel gözlemleriyle birleştirmiştir. Yağlıboya figür ve portrelerinde klasik anlatıma bağlı kalırken, suluboya, karakalem manzara ve desenlerinde klasik anlayışından ödün vermeden izlenimci anlayışa yaklaşmıştır. Desen ve portrelerinde yerel giyim özellikleriyle birlikte yöre insanının iç yaşantısını da yansıtmaya çalışmıştır.
2. Malik Aksel (1903 – 1987)
Ressam Malik Aksel, her şeyden önce suluboya ustasıdır. Öyle bir suluboya ustası ki, yerli kalmayı yaşamı boyunca tek değer ölçütü saymış. Bir başka büyük ustanın, Nuri İyem’in tespitiyle “Avrupa’da eğitim görmesine karşın, Batı özentisi duymadan, belki çok kişisel, fakat bize özgü bir resim anlayışı yaratmış.”
“Bir heykel, bir resim, bir senfoni karşısında, sanatın mücerret ve ilahi güzelliğini tattırmak isteyenler anatomi, perspektif, gölge, ışık gibi ölçüleri bir kenara bırakmalı, bunu şeklin, rengin, metafizik güzelliğine dağılmak sırrında bulmalıdır ki sanat kuru bir mantık, bir nizam ile hareket eden, bir diyapozon hassasiyeti gösteren kanunların ifadesinden sıyrılsın, ondan sonra mikrokozm olan o eserdeki statik, dinamik hatların, satıhların, hacimlerin ahenklerini bulsun, damağımıza bir ölçü ve nizam aramayan güzellik mefhumları yayılsın. Vücudumuzu bir ürperme sarsın…”
3. Müfide Kadri (1889 – 1912) – Kitap Okuyan Kadın
Müfide Kadri, Osman Hamdi’nin tavsiyesi ile bir süre Halil Paşa’dan ders almıştır. Çok genç yaşta ilk kadın resim öğretmeni olmuştur. Resim çalışmalarının yanı sıra beste çalışmaları da vardır. Müfide Kadri’nin eserlerinde kendi mizacı ile Osman Hamdi beyin üslubu birleşir. Manzaraları Ali Rıza Beyin üslubunu andırmakla beraber, figürlerinde ondan ayrılan yanları vardır. Ancak, çok genç yaşta (22 yaşında) verem nedeniyle aramızdan ayrılmıştır.
Türk Resminin Bilmeniz Gereken Kadın Ressamlarını bu yazımızda okuyabilirsiniz.
4. İbrahim Çallı (1881 – 1960) – Hamakta Uzanmış Kız
İbrahim Çallı, kendine has bir izlenimcilik anlayışıyla yapıtlarını üretmiştir. Onu diğer sanatçılardan ayıran, atak ve aceleci fırça vuruşlarındaki güçlü tekniği ve ustalığıydı. Halil Dikmen, Çallı’nın bu üslubunu izlenimci bir renk anlayışına bağlar, ama bu arada formlardaki uyumu da göz önüne almak gerektiğini vurgular ve Çallı’nın ışık-gölge tekniğine dayanarak konstrüktif eserler meydana getirdiğini belirtir.
İbrahim Çallı’nın en önemli 15 tablosunu derlediğimiz yazımıza da göz atabilirsiniz.
5. Osman Hamdi Bey (1842 – 1910) – Ab-ı Hayat Çeşmesi, 1904
Osman Hamdi Bey, bu resminde olduğu gibi oryantalist yapıtlarında gerek ele aldığı mekanları ve etnografik objeleri, gerekse figürlerin giysilerini ayrıntıcı bir işçilik ve akademik gerçekçi bir üslupla resmetmiştir. Resimlerinde yer alan figürler için hazırladığı mizansenlerin fotoğraflarını çektirmiştir. Osman Hamdi Bey, bu tablosunu çeşmenin yanında durarak çektirdiği fotoğrafından yapmıştır. Osmanlı kültürüne ve Türk sanatına ait kandil, rahle, şamdan, silah gibi objeler için de fotoğraftan yararlanmıştır. Bu görüntüleri, kareleme yöntemiyle büyüterek tuvale aktarmıştır. Seçtiği obje, figür ve mimari elemanları kompozisyonlarında ustalıkla bir araya getirmiştir.
Osman Hamdi Bey’in en önemli tablolarını derlediğimiz yazımıza da göz atabilirsiniz.
6. Abdülmecid Efendi (1868 – 1944) – Haremde Goethe
Sultan Abdülaziz’in oğlu olan Abdülmecid Efendi resim ve piyano gibi birçok sanat dalıyla ilgiliydi. Birçok defa resim sergileri açan son halife Abdülmecid Efendi 1909’da kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin de fahri başkanlığını yapmıştır. Fransa’ya resim ve piyano için çok sayıda öğrenci göndermiştir. Bu tablo, Abdülmecid Efendi’nin en güzel eserlerinden birisi sayılmaktadır. Resmin teması elinde Alman yazar Goethe’nin bir kitabını elinde tutan kadın. Abdülmecid Efendi eşi Şehsüvar Baş Kadın Efendi’yi bu eserinde model olarak kullanmış. Tablo aynı zamanda saray atmosferini yansıtması bakımından da önemlidir.
7. Nüzhet İslimyeli (1913 – 2005)
92 yıllık ömrüne plastik sanatların yanı sıra şiir, karikatür, tiyatro eseri, roman yazarlığı sığdırmış Nüzhet İslimyeli. Kitaplar, ansiklopediler yazarak sanat tarihimizi belgelemiş, sayısız eserler üreterek, sanat severiyle paylaşmış bir usta fırça… 1990 yılında yayınlanan Nüzhet İslimyeli kitabında, onun tüm yapıtlarında kişiliği yönünde kendine özgü biçemini ortaya koyduğu, lekeci bir anlatımla oluşturduğu yapıtlarında zaman zaman izlenimci ve dışavurumcu öğelerin duyusal ve duygusal yapısını açığa vurduğundan bahsedilir. Eşref Üren’in dediği gibi öncelikle çok iyi bir suluboyacı olduğu, mütevazi bir tavır içinde çalıştığı ve doğa sevgisini nüans ve ara renkler egemenliğindeki yapıtlarında zaman zaman dramatik etkiler ve lirik bir yaklaşımla ele aldığı belirtilir.
8. Necdet Kalay (1932 – 1986)
Türkiye’deki özel koleksiyoncuların ilgisinin Türk ressamlarına yöneldiği 1970’li yıllarda, Necdet Kalay, son derece popüler bir ressam olarak pek çok resim satmıştır. Necdet Kalay’ın resimlerinde görüntüyü ana çizgileriyle vermeyi amaçlayan bir özellik ve dekoratif yanı ağır basan bir anlayış ön plandadır. Kendi deyişiyle figüratif soyut bir eğilimin ürünü olarak da değerlendirilebilecek olan çalışmaları, doğa karşısında sürekli bir gözlemden çok, edinilen izlenimlerin bütünsel bir anlatımını, genel bir oluşumunu içerir. İşlek ve hareketli bir palet, renkçiliği amaçlayan özgür bir yorum biçimi, onun resimlerini belirleyen başlıca özelliklerdir.
9. Neş’e Erdok (1940 – )
Çağdaş figüratif Türk resminin ustalarından Neş’e Erdok’un desenlerinde, gerçeklikte karşılıklarını bulmakta zorlandığımız figür yorumları, ancak sanatçının yaşantı içeriğinde anlamını bulan, öznel bir yorumu oluşturur. Erdok resmi, çağdaş sanatçının derinden duyumsadığı, tedirginliğin, yalnızlığın, ürpertinin, kararsızlığın, gerilimin, yabancılaşmanın ifadeleridir. Bir röportajında resmettiği insan figürlerini çirkinleştirdiği ile ilgili “Aslında hayır, ben çirkinleştirdiğimi düşünmüyorum. Ben insanlara güzel ve çirkin olarak değil, etkili bir yüz olarak bakıyorum. Genelde de herkesin güzel olarak kabul ettiği şeyler benim ilgimi çekmiyor. Güzel olanı çok düz ve monoton buluyorum. İlkokuldayken bile annem arkadaş olduğum kişileri gördüğünde “Nerden buluyorsun bunları?” derdi. Onlar bana hoş ve ilgi çekici gelirdi.” demişti.
10. Nuri İyem (1915 – 2005) – Panayot Abacı’nın Portresi, 1948
Nuri İyem, kendine özgü üslubu ve kişiliği içinde figüratif alanda eserler veren sanatçı kendi kuşağının en güçlü ressamlarından biridir. İyem’i yansıtan ikonlaşmış portrelerinde büyük kadın başları, nazlı, çekingen bir gülümseyişten yoksun bırakılmış olduklarında çoğunlukla sitemle, acıyla, öfkeyle, dehşetle ya da bu tür yoğun ifadelerle karşımıza çıkarlar. Bu çalışmasında olduğu gibi İyem’in farklı çalışmaları ve portreleri de söz konusu. Nuri İyem’in yakın arkadaşı olan 2015’te yaşama veda eden Panayot Abacı, müzisyen, yazar, çevirmen ve dergi yönetmenidir. Uzun yıllar İstanbul Şehir Orkestrası, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ile Devlet Opera ve Balesi’nde profesyonel olarak viyola çaldı.
Kaynak
Doğulu Bir Ressamın, Osman Hamdi Bey’in Gözüyle Doğu, 1914 Çallı Kuşağı’nın Türk Resim Sanatına Etkisi
resimleri çok beğendim.